Bakmayın Ferhan Şensoy güzellemeleri yaptıklarına...
Şayet Şah Rıza Pehlevi'yi deviren İran İslam Devrimi'nin ardından sahneye koyduğu "Şahları da Vururlar" gibi bir oyunu ABD'yi yenen Afganistan hakkında bugün yazsaydı aforoz ederlerdi.
Tıpkı...
"Bağımsız Afganistan'ı tanıyoruz ve selamlıyoruz" bildirisini yayımlayan Cumhuriyet Kadınları Derneği'ni (CKD) aforoz ettikleri gibi.
Mesela...
Memlekette ne kadar Barış Yarkadaş varsa hepsi birden, "Sen ne biçim solcusun? Bir daha Cumhuriyet'i sakın ağzına alma! Senden utanıyoruz!.." diye kaptırıp giderdi.
E tabii Usta da susmaz, bi güzel ağızlarının payını verirdi:
"Hasssss.... lan Barış!.."
***
Ferhan Şensoy'un 1980'den itibaren Küçük Sahne'de yıllarca kapalı gişe oynayan "Şahları da Vururlar" oyununu defalarca izledim.
İran devrimine kimi eleştiriler yöneltse de, Şah'ın monarşisini yıkan İran'ın mazlum halkının yanında, antiemperyalist çizgide bir oyundu.
Üstelik İran,
Afganistan'daki gibi fiili işgal altında da değildi.
Bugünlerde Afganistan'ın ABD işgalinden kurtarılmasını tebrik ettiği için linç edilenler de aynı antiemperyalist tavrı ortaya koyuyorlar işte.
Mevzu
Taliban'ın yönetim şekli falan değil, bağımsızlık savaşıdır.
Kıymet hükmümüz, yeryüzünün neresinde olursa olsun, emperyalizme karşı verilen tüm bağımsızlık savaşlarının yanında olmaktır.
***
Ferhan Şensoy hangi karakteri canlandırırsa canlandırsın hep kendisini oynardı. Tüm karakterleri de kurduğu dili konuşurdu. (Ustası Haldun Taner olsa "kurduğu dil" yerine, "uydurduğu dil" derdi.)
Zaten hep yazdığı oyunları oynardı.
Merhum
Halit Akçatepe bir gün fakire anlatmıştı: "Ferhan'a dedim ki, çok yetenekli bir oyun yazarı çıkmış. Metinlerini oku bak, belki çok beğenir, sahneye koyarsın... 'Kim' dedi. 'Shakespeare' dedim..."
***
Ferhan Şensoy'un ölüm haberini aldığımda, bir yanında
Küçük Sahne, bir yanında
Ses'in yer aldığı
İstiklal Caddesi'nin tam ortasında ilk gençliğimi kaybetmiş gibi hissettim.
Eyvah kapandı perde, bitti her şey dercesine!
"Pardon" adıyla sinemaya uyarlanan
"Çok Tuhaf Soruşturma" oyunundaki "Aydın" karakterini canlandıran sevgili dostum
Ali Çatalbaş'ı aradım... Çok üzgündü.... Nasıl üzülmesin, yıllar yılı aynı sahneyi paylaşmışlar!
Ferhan Şensoy ile aynı oyunda izlediğim
Erol Günaydın,
Münir Özkul,
Baykal Kent ve
Rasim Öztekin daha önce gittiler.
"Çok Tuhaf Soruşturma"nın "Komiser"i
Tuncel Kurtiz de gitmişti.
Hatta bir zevzek ardından "Demek ki öbür tarafta çok büyük bir oyun oynanıyor. Ustalara ihtiyaç var..." demişti.
"Ölüm geldi mi oyunlar biter, kapanır dünyanın perdesi..." demiştim o vakit.
Yazık ki zevzeklik tükenmiyor!
***
Ferhan Şensoy'un bağlamayla çalıp söylediği, "Çok gülünçsün
Azrail / Turgut Uyar ölür mü?" dizelerini, "Çok gülünçsün Azrail / Ferhan Şensoy ölür mü?" şeklinde "uyarlamayı" marifet sanıyorlar.
Bunu böyle ikinci kez terennüm edersen trajikomik olmaktan öteye geçemezsin kardeşim.
Gani Müjde de "Gündeste'ye bugünü yazmayı unutma sakın..." demiş.
Adam öldü yahu öldü. Hepimiz üzgünüz! Günlük mü kaldı; bu nasıl alegori, bu ne hamhalat ironi?
Ve mutat lakırdı: "Işıklar içinde rahat uyu!.."
"Gününü gün etmek / vur patlasın çal oynasın yaşamaktır uyku" demişti Camus, "Hem de upuzun uyku."
Ölüm uyumak değildir kardeşim. Tam aksine, bir uykudan uyanmaktır.
Ve, Azrail gülünç müymüş, uyandığında anlarsın!..
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz