Daha önce söyledim, yineleyeyim: Davutoğlu'na düşman falan değilim. Şahsi hiçbir sorunum da yok...
Zaten neden olsun ki...Hazreti, Dışişleri Bakanı ve Başbakan yapan da ben değilim, görevden alan da!
Bizim yaptığımız nihayetinde naçizane "nasihatten" ibarettir.
Zira "din nasihattir."
Sen kimsin ki koskoca Ahmet Hoca'mıza "nasihat" edeceksin diyenler olabilir... Arkadaşlar nasihat, güzel sözle uyarmaktır. Bazen bir çocuk, hatta bazen bir çiçek de (hâl diliyle) uyarır bizi. Önemli olan uyarılara açık olmak, kendimize kapanmamaktır. İnsanın kendine kapanmasından daha korkunç körlük yoktur.
Demem o ki, Ahmet Hoca'nın yanlışlarını dile getirmekle onu uyarmaya çalışıyorum.
Çünkü kendini iptizale uğratmasına da Müslümanlar arasında fitne fesada neden olmasına da gerçekten çok üzülüyorum...
***
Ahmet Hoca'yı bir yere kadar anlıyorum. Belli ki çok hırslanmış. İntikam duygusuyla yanıp tutuşuyor! Bakmayın siz "Nefsimi ayaklar altına alırım" diyerek yaptığı o "sadakat" konuşmasına.***
Ahmet Hoca'nın adamları, "Ahirette cennete giden yol İran'dan geçse oraya gitmem" diyen Fetullah Gülen gibi bakıyorlar İran'a.
Biz ise Ehl-i Sünnet âlimlerinden Prof. Esad Coşan gibi bakıyoruz. Merhum hocamız bir konuşmasında şöyle demişti: "Batılılar sevmiyor diye niçin İran'ı dışlayalım, defterden silelim?.. Batı'nın iğrenç politikalarına kanmayalım, onlar bizi birbirimize düşürüp kırdırmak; sonra da bakıp gülmek, alay etmek, kendi sömürüsünü devam ettirmek istiyor..."
Kaldı ki, "İrancı" iftiralarına zayıf da olsa tek bir delil gösteremezler. Unutmuş olamazsınız, Fetullahçı kimi yazarçizerler de Erdoğan'a "İrancı" diyorlardı.
Kissinger'in 11 Eylül saldırısının ardından "Bundan sonra çatışma Müslümanlar arasında olmalıdır" diyerek işaret ettiği "mezhep savaşına" karşı çıkmak neden "İrancılık" olsun?
Sezai Karakoç üstadımız "Suriye tuzaktır" dedi, biz de onu dedik. Ayrıca, gerek İran'ın Suriye politikası gerekse Esad hakkında yaptığımız eleştiriler de arşivde, merak edenler okuyabilir.
Ahmet Hoca'nın adamları öyle mucize çapında kifayetsizler ki iftiralarında bile samimi değiller. Yoksa İran ve Suriye konusunda üç aşağı beş yukarı kendileri gibi düşünen Hilal Kaplan'a pislik atmazlar, "Müslümanlara hesap verecek" diye döviz açarak tekfir etmezlerdi.
Tek dertleri Hocaları. Eleştiren herkesi iftira, hakaret ve tehditle sindirmeye çalışıyorlar.
Davutoğlu'nu eleştirdim diye geçen hafta fakiri ölümle tehdit edecek kadar tozuttular. Tıpkı Akif Emre, Prof. Mahmut Erol Kılıç ve beni kanlı bildirilerle tehdit edenler gibi.
Ahmet Hoca'nın "adamlarıyla" mahkemede hesaplaşacağız.
Bu adamlar bir de "İslamcılık" iddiasında iyi mi?
Hüseyin Yavaş kardeşim geçen gün nakletti. Muhammed İkbal'e "Şöyle şöyle bir grup var, onlara İslam'ı nasıl anlatalım?" diye sormuşlar, "Sizin Müslüman olduğunuzu bilmesinler yeter!" demiş.
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz