Öyle "tipler" vardır ki mensubu oldukları partiyi, derneği, düşünce akımını veya ideolojiyi varlıklarıyla kirletirler.
O partiye, derneğe veya ideolojiye acırsınız, o derece.
Bu tiplerin dillerinde "ihya" sözcükleri, kalplerinde fesat vardır. Girdikleri bünyeyi ifsat eder, çürütürler.
Son derece ortopediktirler. Her ayağa uyarlar. Yeter ki "yolunu" bulsunlar.
Kendilerine engel olarak gördüklerini bertaraf etmek için atmayacakları iftira, yapmayacakları kumpas yoktur.
Dilini jet uçağından 5 kat daha hızlı hareket ettirerek avını yakalayan bukalemun gibidirler.
Aslında hiçbir siyasi akımın veya hizbin mensubu değildirler. Menfaatten başka davaları yoktur. Her şey ama her şey çıkarlarına ulaşmak için vasıtadan ibarettir sadece.
Girdikleri yapıya zarar verdikleri anlaşıldığında artık çok geçtir. İtelemek isterseniz itelenen siz olursunuz.
Zira kendileri gibi olanları anında bulup ekipler halinde fasılasız çalışarak bünyeye iyice yerleşmişlerdir.
O kadar ki zamanla onlarsız olunamayacağına herkesi inandırırlar. Siz de maslahat gereği sabredersiniz. En azından "Karşıma geçip düşmanlarımla birlikte olacaklarına, yanımda dursunlar daha iyi" dersiniz.
Lakin sırf düşmanla bir olmasın diye yanında tuttuğunuz bu tipler, düşmanınızın kazanacağını anladıkları an, cibilliyetleri gereği düşman saflarına katılacaklardır.
Bu tiplerden her kampta, her dernekte, her partide her dönemde vardır.
Sinsi, kurnaz, fırıldaktırlar. Kendilerini liyakatli sanırlar, gerçekte cehalet sarhoşudurlar.
En bariz özellikleri riyakârlıktır. Sahici hiçbir kavgada yokturlar. Her döneme hazırlıklı madrabazlardır. İntibak kabiliyetleri müthiştir.
Kaybederseniz, "Biz dememiş miydik?" diyerek vınlarlar, kazanırsanız "Bizim sayemizde..." derler.
Hülasa, bu tiplerin girdiği bünye iflah olmaz.
Bunlar hep kazanır, kaybeden siz olursunuz.
Üstelik bunları savunurken edindiğiniz düşmanlar yanınıza kâr kalır.
***
Öyle tipler vardır ki özünde iyidirler. Fakat kapıldıkları ideoloji veya girdikleri parti yüzünden zamanla tanınmaz hale gelirler.***
Öyle tipler de vardır ki Engin Özkoç misali hem girdikleri bünyeyi bozarlar, hem kendileri bozulur.
Birinci ve ikinci tiplerden farkları da budur.
Tencere yuvarlanmış kapağını bulmuş, birbirinin adeta felaketi olmuştur.
Gerçi felaketin bile ikaz kıymeti vardır, bunlarda o da yoktur.
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz