Bir zamanlar çoğumuz "kahraman bakkallardan" yana romantiklerdik, bilumum süpermarketlere karşı.
Her şeyden evvel çocuklarımız için "bakkal amcaydı" onlar. Siz hiç "süpermarket amca" duydunuz mu?
Hayır, sadece romantizm veya nostalji belasına değil. Elimiz sıkışsa bakkaldan veresiye alışveriş yapma şansımız vardı.
Bakkallar mahallelerin mütemmim cüzüdür. O mahalleler ki açık toplumun göstergesi, dünyanın en sivil yerleşim merkezleridir.
Bakkalsız mahalle olmayacağı gibi mahallesiz de bakkal olmaz.
Yazık ki yazık bakkallar süpermarketlere yenildi, mahalleler sitelere! Elde kalan mahalleler de ipsiz sapsız mefkuresiz yığınlarla dolu.
O eski günler hikayelerde kaldı, artık her şey dijital.
Ne yapsak?
Sezai abinin, "Biz koşu bittikten sonra da koşan atlarız" mısraına mı sığınsak?
***
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz
Bilgisayar, internet derken şimdi de "e-ticaret" var. Kaçtır "dijital tekelleşmeden" söz ediyorum, malumunuz.
Dün yerel marketlere karşı savunduğumuz "kahraman bakkallar" vardı. Bugün Migros veya CarrefourSA gibi "
ulusal marketlere" karşı savunmamız
gereken "yerel marketler" var.
Şu "veriye" dikkat isterim:
Ulusal marketlerin Türkiye genelinde şube sayısı
30 bin civarında. Yerel veya mahalli marketlerin de yaklaşık
30 bin şubesi var.
Yani, şube sayıları hemen hemen aynı. Lakin, yerel marketlerin çalıştırdığı insan sayısı, bir başka ifadeyle istihdama katkısı,
ulusal marketlere nazaran tam 2 kat!
Sadece
istihdam farkı yok tabii.
Nasıl ki eskiden kardeşliğin, erdemin, yardımlaşmanın, cömertliğin sosyo ekonomik trafosu mesabesindeki "
Ahilik teşkilatları" vardı, günümüzde de yerel marketler var.
***
Yerel marketler nihayetinde "yerel firmalar" oldukları için faaliyette bulundukları yerlerde yurttaşlarımızın taleplerine duyarsız kalmazlar.
Bilinen bir gerçektir bu.
Kimi zaman okul müdürleri, kimi zaman muhtarlar, kimi zaman da herhangi bir mahalleli kapılarını çalar. Ellerinden geldiğince okullardan camilere kadar ihtiyaçlarını karşılarlar. Özellikle ramazanlarda yoksullara yardım elini uzatırlar.
Sıradan mahalleli şöyle dursun, okul müdürü veya muhtarlar bile "ulusal marketlerde" muhatap bulamazlar.
Gelgelelim, kapitalist sistemin çarkları her daim ulusal marketlerden yana dönüyor.
Mesela, büyük üreticiler ulusal marketlere "özel ürün" üretiyorlar; pirinçten çamaşır deterjanına, yağdan çikolataya kadar...
Yerel marketler küçük işletmeler olduğu için bu "farklılaştırılmış ürünleri" tedarik şansları yok.
Sadece bu bile takdir edersiniz ki yerel marketler aleyhine büyük bir dezavantaj.
Dün "kahraman bakkallarımızı" sisteme karşı koruyamamamızı hadi "zamanın ruhuna" yükleyip geçtik.
Ya bugün?
Bugün yerel marketlerimizi koruyamazsak, sistemin karşısında kendimizi de koruyamayız, agâh olalım.