Türkiye'nin en iyi haber sitesi
SALİH TUNA

Aynı kafa!..

Hakkını teslim edelim, Cemal Hasan IMF ile stand - by yapılsın diye herkesten evvel kıvrandı durdu.
Sonra da Koç ve haliyle TÜSİAD.
Pardon, önce Koç, sonra Cemal Hasan tabii.
Bunların kavline göre IMF'yle yola devam etmezsek batardık, biterdik, mahvolurduk.
Dönemin başbakanı Erdoğan dinlemedi, IMF'yi defetti.

Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz


Bir yanıyla da sağa sola duvarlara "IMF defol" yazan 12 Eylül öncesi solcularının hayalini gerçekleştirmiş oldu.
Lakin 12 Eylül sonrasının "solcuları" (çoğu artık liberal demokrat falan olmuştu) bundan pek hazzetmedi.
Sonuç itibariyle IMF'yle yollarını ayıran Türkiye mahvolmadı, tam aksine en parlak dönemini yaşadı.
Ne zaman ki gladyo ile mücadele başladı bildik koro tekrar arzı endam etmeye başladı.
"Teknik nakavt" yöntemi doğrultusunda Türkiye'nin kılcal damarlarına kadar "sızan" gladyoyu temizlemek için ilk başlarda mecburen rutin dışına çıkıldı.
Sömürge aydınları anında "demokrasi - hukukun üstünlüğü" yaygarası kopartıp ekonomi üzerinden tehditler savurdular.
"Ne kadar demokrasi o kadar ekmek" demeye getiriyorlardı.
İşin garibi, ekonomik göstergelerdeki değişiklikleri gladyo'yla mücadeleye bağlamayı "hurafe" olarak gören yine bunlardı.
Ekonominin kendi gerekçeleri vardı. Bunu belirleyen de piyasaydı. Piyasayı belirleyen de demokrasi ve hukuktu. Dış güçlerin baskıları veya lobi faaliyetleri gibi "komplo teorilerinin" ekonomide yeri yoktu...
Böyle diyorlardı.
Ee, tabii, Çin'in dünya ekonomisinde edindiği yeri hangi "demokratik" adımlara borçlu olduğunu söylemiyorlardı.
Gelgelelim...
Davutoğlu'nun başdanışmanı Etyen Mahçupyan dostumuz bir defasında boşta bulunmuş (ABD'yi aklama belasına olsa gerek) ekonomik gidişatı "dış güçlerin" belirleyebileceğini dermeyan etmişti. 15 Temmuz saldırısının arkasında ABD'nin olmadığını kanıtlamak için (mealen) "ABD'nin elinde Türkiye'ye müdahale etmek için ekonomi gibi çok daha etkili bir enstrüman varken darbeye neden tevessül etsin" demişti.
Ünlü ekonomist Prof. Daron Acemoğlu da ekonomideki gidişatın selameti için Kavala'nın serbest bırakılması gibi "politik adımların" atılması gerektiğini dile getirmişti.
O vakit sormuştum:
"Merhum Salih Mirzabeyoğlu düşüncelerinden ötürü 16 yıl mahpus damında çürütülürken veya FETÖ'nün marangoz yargı imamlarından alınan talimatlarla 'hukukun üstünlüğü' sağlanırken, yani onca 'kumpasla' onca hayat karartılırken 'ekonomi tıkırında' ama Kavala içerde yatınca krizde!.. Neyin ekonomisi bu?.."
Başımıza gelenlerin özeti şudur:
Ülkeyi ekonomi üzerinden kontrol edecekleri durumdan kurtarmaya kalkışırsan bedelini ödersin!..
Sömürge gazetecileri, aydınları ve siyasetçileri hiç değişmediler.
Büyüme rakamlarından dolara kadar bütün tahminleri fos çıkan, buna rağmen, 15 günde 15 yasadan IMF direktifi doğrultusunda Türk Telekom'un satılmasına kadar her isteği yerine getirilen ("Kabinede daha çok kadın bakan görmek istiyorum" şeklindeki arzusu dahil) sömürge valisi edalı Kemal Derviş'in otelden çıkıp şortla yürüyüşünden güne tenis oynayarak başlamasına kadar her yaptığında boncuk arayıp yere göğe sığdıramayan kafa...
Kuşatma altındaki Türkiye'nin sanayi üretimindeki artış bakımından OECD'de birinci, dünyada ikinci sıraya yükseldiğini açıklayan Berat Albayrak'a hâlâ lagaluga etmeyi marifet sanıyor.
Koro aynı korodur, kafa aynı kafa.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA