MHP Grup Başkanvekili Erkan Akçay sağ olsun geçen gün arayıp (iki oturuşta okuyup bitirdiği) "Kafasını Kaybeden Adam"dan sitayişle bahsetti.
Laf lafı açtı; Canetti'nin "Körleşme"sinden girdi Oğuz Aral'ın "Gırgır"ından çıktı.
Sayın Akçay müthiş bir tecessüs. Böyle vekillerimizin olması ne kadar güzel.
Gelgelelim, Engin Özkoç da vekil...
Tam bir yalan makinesi. Giresun'daki sel felaketi üzerinden ürettiği rezil yalanları gördünüz işte.
Gerçi "Yeni CHP"nin tarz-ı siyaseti böyle; yalan dolan, manipülasyon.
En aklı başında olanlarından biri (vaktiyle CHP'de genel sekreterlik de yapmıştı) Gürsel Tekin dostumuz Karadeniz'de 320 milyar metreküp doğalgaz rezervinin bulunması nedeniyle şu tweeti attı: "Zenginlik metreküp ile ölçülmez..."
Şaka yapmıyorum, aynen böyle!
Doğalgaz müjdesi nasıl bir hayal kırıklığına neden olmuşsa artık, olanca akıllarını da yele vermişler sanki.
O kadar ki, "Ateşi buldum!" müjdesine bu kafayla muttali olsalardı koro halinde, "Samanı yakar o!" tepkisini verirlerdi.
Bunların köşe yazarlarına (Yılmaz Özdil) bakıyorsun, "30 Ağustos yasağı şaşırtıcı değil, bu zihniyete kalsa zaten 26 Ağustos'ta Büyük Taarruzu başlatmazlardı!" diyor.
Bakanlık açıklama yapmış, yasak masak yok demiş, hiç umurunda değil.
Ayrıca, Başkan Erdoğan'ın doğalgaz müjdesini verdiği törende Berat Albayrak da şu açıklamayı yapmıştı: "Bugünün bizim için şöyle bir anlamı var, milletimizin tarihinde ağustos zaferler ayı. Malazgirt'ten Mohaç'a, Büyük Taarruz'dan Sakarya'ya kadar hakikaten ağustos ayında çok büyük şanlı zaferlere imza atmışız..."
Peki, bütün bunlara rağmen gündüz gözüyle 30 Ağustos'un yasaklandığı yalanını satmaya nasıl kalkışabiliyorlar?
Cevap basit:
Yıllar yılı algı operasyonlarıyla işlemden geçirdikleri kitleyi ne verseler yiyecekleri kıvama getirdiler.
Kitle bu denli müsait olunca haliyle görenin ağzı sulanıyor.
Bunlardan biri (Ertuğrul Özkök'ün nerdeyse filozof katına çıkarttığı eski AKP'li taze muhalif) de tezgahını açmış.
Daha "yed-i emin"e "yedi yemin" diyecek kadar cahil; lakin masasının üzerinde anlattıklarıyla alakasız da olsa tuğla kadar Nietzsche var.
Dedim ya kitle müsait. Çektiği video anında trend oluyor. Anlattıkları da "Türkiye'de herkes aç, herkes işsiz" lakırdılarından ibaret.
Eleman taze de olsa muhalif ama her şeyden evvel tacir. "Yandaş" dediklerinin alayını toplasan servetine ulaşamaz, o derece.
Ertuğrul Özkök'ün umarım mizah zevki "filozof" zevki gibi değildir.
Zira, dünkü köşesinde "Kafasını Kaybeden Adam" romanımdan bahisle mizahı sevdiğini söylüyor.
Ben de çok severim ama hiç faydasını görmedim.
Brecht'den uyarladığım bir oyunum nedeniyle 4 yılla yargılandım. Senaryosunu yazdığım yurt dışında ödül alan bir film yüzünden dönemin genelkurmayı "muhtıra" verdi nerdeyse. Dergi çıkarttım kapatıldı. Kitap yayımladım toplatıldı...
Hülasa, mizahın bedelini ödedim. Buna rağmen bırakamadım. Tiryakilik işte.
Ertuğrul Özkök, "Kafasını Kaybeden Adam"la ilgili görüşünü, "Bir gün iktidardakilerle ilgili böyle mizah kitapları da yazılmaya başlanırsa..." yazacağım demiş.
Elan mizah dergilerinde ne yapıldığını sanıyor?
İhsas ettiği belli:
Korku!
Oysa "küresel iktidar yandaşı figüran muhalif" bir köşe yazarı, "Mezarına tükürecekler" diye kime dedi? Köprüye eşinin adını versin gelen geçen üstünden geçsin kimler dedi ve kimler bu iğrençlikleri alkışladı?
"Diktatör bozuntusu" derken veya (en hafifi) "Yargılanacaksın!" diye tehdit ederken korkmuyorlar da roman yazmaya mı korkuyorlar?
Ertuğrul Özkök bir de "Mizah daha çok iktidara muhaliftir" demiş ki, haklıdır.
"Küresel iktidar yandaşlarına" karşı ben de onu yapmaya çalışıyorum zaten. Sadece Biden'ın konuşması bile ne demek istediğimi anlatmaya yeter.
Kaldı ki mizahı gerçekten sevenler için "eserin" içeriğinden maada, içerdiği mizah önemlidir.