"Kaba softa ham yobaz" kimi zaman Batılıyı "taharetsiz" diyerek tanımlar, hadi lafın düzünü edelim, küçümser.
Baktığı yer söylediği lakırdıya gayet uygundur.
Zaten müktesebatı beyne bakmaya müsait değildir. Tabiri caizse, çapına uygun yerden tarifi yapmış, aklınca işi bitmiştir.
E tabi Descartes, Kuhn veya Nietzsche'nin beynine bakacak hali yok ya.
"Derin ve gerçek Müslüman" tefekkürü (düşünmeyi) ibadet telakki ederken, "kaba softa ham yobaz" düşünmeyi hiç tasvip etmez. "Fazla düşünme kafayı yersin" der.
Gelgelelim, "küfür yobazı" aralarında hiç ayrım yapmaz.
Hatta tam aksine, dişine göre bulduğu "kaba softa ham yobaz" üzerinden derin ve gerçek Müslümanlara çemkirmeyi marifet sanır.
"Gavur icadı değil mi" diyerek de "kaba softa ham yobazın" çelişkisini yüzüne çarpar.
Hem taharetsiz / gavur diyorsun hem de adamların icatlarından tepe tepe istifade ediyorsun, demeye getirir.
Bekir Coşkun fotoğraf çektiren başörtülü bir kadını (o vakitler çağdaşlığın ölçütü başörtüsüne karşı çıkmaktı) "Fotoğraf makinesi gavur icadı değil mi?" diyerek aklı sıra aşağılamaya çalışmıştı.
Zihniyetleri hiç değişmedi.
Kime neyin havasını atıyorlar bilmiyorum. Sanki dersin dedeleri Edison, kayınçoları Newton.
Zerre miskali araştırma sorgulamaları yok. Bu yanıyla ham yobaz kaba softadan da hiç farkları yok.
Sözgelimi, matbaanın bu ülkeye geç girmesinin gerçek nedeni "gavur icadı" olmaklığından değil, el yazması esnafının işinden olma endişesinden kaynaklanıyordu. Bilmezler.
Doğu - Batı sorunsalı üzerinde de sadra şifa tek cümleleri yoktur.
Geçen yüzyıldan kalma ilkel bir pozitivizmle kafaları öyle kirlenmiş ki (taharet aynı zamanda temizlik anlamına geldiğine göre) kafalarını taharet etseler anca.
Yoksa küfür yobazlığından kurtulmaları mümkün değil. Malumunuz, küfür de hakikati örtmek demektir.
Hakikatten o kadar uzak o kadar mukallitler ki Batı'da Kilise veya dinle çatışmanın nakliyeciliğini yapmayı "aydınlanma" sanıyorlar.
Adı Bekir veya Ayşegül veya Enver veya Yılmaz olmuş fark etmiyor, bu bir zihniyet ve uygun ortamı bulduğunda anında bel veriyor.
Koronavirüs sadedinde "Çare bilimde" deyip duranlara geçen gün, "Çareyi Telli Baba'da arayan mı var?" demiştim.
Bunlardan biri geçen gün, Başkan Erdoğan sırf "duaya" falan vurgu yaptı diye, "Bunların aşı icat etme ihtimali olabilir mi?" diye yazdı, iyi mi?
Bilmeyen de paşa babalarının herhangi bir aşı icat ettiğini sanır.
İngiltere'nin sevdiklerinizi zamansız kaybetmeye hazır olun dediği, İtalya'nın işimiz gökyüzüne kaldı diyerek havlu attığı bu günlerde İtalya'ya tıbbi malzeme, Amerika'ya tanı kiti göndermedik mi?
Ukrayna'ya ihraç edilen İHA'ları da mı görmüyorsunuz, bu nasıl yobazlıktır?
Hem nedir bu "dua" düşmanlığınız?
Nobel Tıp Ödülü alan Alexis Carrel "duanın" şifaya katkısını kanıtlar "Dua" kitabında.
Dua güvendir, moral kaynağıdır. Bağışıklık sisteminde de moralin etkisi tartışılmaz.
Zihninizi temizleyin azcık, 3- 5 bilim felsefesi kitabı karıştırın, durduk yere kendi kendinizi bu kadar iptizale uğratmayın, ayıptır.