Türkiye'nin en iyi haber sitesi
SALİH TUNA

Vay canına paradigmadan kopmuş!

HEP eski milletvekili ve ODA TV yazarı Mahmut Alınak'ın "terör örgütü üyeliği" iddiasıyla tutuklanmasını cep telefonuyla görüntülemek isteyen oğluna polis engel olmak istedi.
"Burda çekim yapamazsınız!.."
Ne ki kelepçesiz haldeyken görüntülenmesine izin verilmeyen Mahmut Alınak'ın bileklerine kelepçe vurulma anı sosyal medyada yayımlandı.
Kaçacak durumda olmayan 68 yaşındaki eski bir milletvekiline reva görülen bu muamelenin oluşturduğu algıyı anlamakta zorluk çekenler için de mezkur görüntüler eşliğinde Alınak'ın oğlunun polislere haykırışı duyuluyordu:
"Sizin devletiniz ve yargınız bu kadar işte..."
Gelgelelim, "yargımızın ve devletimizin" ne kadar olduğunu Gezi kararıyla biz de görmüş olduk!
Hülasa edecek olursak yargı, "Mesele ağaçtan ibaretti, dağılabilirsiniz" hükmünü verdi.
Üstelik "Mesele ağaç değil sen hâlâ anlayamadın mı?" sözüyle özdeşleşen bir kalkışma hakkında.
İşin tuhaf yanı "Sizin devletiniz ve yargınız bu kadar işte" haykırışını alkışlayanlar bu yargı kararını biteviye alkışladılar.
Bunların içinde, Gezi kalkışması esnasında bir televizyon kanalına canlı yayınla bağlanıp, "Annelerin kucağından çocukları alıp TOMA'ların altına atıyorlar. Çocukları acımasızca eziyorlar. Ben de gidip bir TOMA'nın altına yatacağım" diyen Can'cık da vardı.
Garabete bir misal daha vereyim:
Birkaç gün evvel sosyolog Müfid Yüksel dostumuzu gece yarısı polisler evinden almış, "mevcutlu" dedikleri şekilde.
Neyse ki o gecenin sabahında bırakmışlar. Efkarı umumiye tarafından bilinen tanınan, ilim irfan sahibi dostumuza bu muamele nedir, nedendir?
Mesele mi?
Meral Hanım'ın İP'lileriyle tartışmışlar.
Lakin "ihale" AK Parti'ye kaldı. O kadar ki, "Müfid'e bile tahammül edemiyorlar" algısı mahalleye zerk edilmeye çalışıldı.
Zaten hep böyle olmuyor mu?
Sırf eşi başörtülü diye Abdullah Gül'ün cumhurbaşkanı olmasına CHP başta olmak üzere "vesayet" engel olmak istemişti. Olduktan sonra bile Bekir Coşkun gibiler, "Benim cumhurbaşkanım değil" diyerek isyan etmişlerdi. Dönemin başbakanı Erdoğan da "O vakit siz de bu ülkenin vatandaşı değilsiniz" diye rest çekilmişti hani.
Uzun lafın kısası: FETÖ başta olmak üzere "vesayetle" mücadelenin bedeli AK Parti Genel Başkanı Erdoğan'a, sefası AKP'lilere kaldı.
Cumhurbaşkanımız Erdoğan kendisine "otoriter" diyen CHP'lilerle kol kola giren AKP'lilere, "Otoriter olduysam sizin hakkınızı hukukunuzu savunurken oldum" dese yeridir.
Böyle bir ihanet görülmemiştir.
Abdullah Gül'ün biri "Sinsi" diğeri "Türbanlı" öteki "Ağlayan sakallı adam" olmak üzere 3 AKP'li gazeteciye verdiği röportajı okudunuz mu?
Rahmetli İzzet Yasar'ın tanımlamasıyla "Sinsi" olan AKP'li gazeteci soruyor: "Siyasal İslam'ın çöktüğünü mü düşünüyorsunuz?"
Abdullah Gül yanıtlıyor: "Öyle, tüm dünyada. Biz bunu görüp, paradigmadan kopuşu gerçekleştirmiştik, ama sürdürülemedi..."
Paradigma ha!
Açıklasa da bilseydik, Kuhn'dan beri önüne gelenin zulmettiği bu kavrama ne anlam yüklemiş?
Zira, "Soft power ile, yani yumuşak güçle hareket etmek" ifadesiyle, "Soft power" deyimini Türkçeye çevirmiş oldu, sağ olsun. Yine aynı söyleşide, yurtdışında darbe hakkında sorduklarına da şöyle cevap verdiğini söyledi: "Out of question, yani 'söz konusu değil' dedim."
Ne olurdu yani hazır "Türkçe altyazılı" konuşurken "paradigmadan kopuşa" da bir el atsaydı.
İşin tuhafı, vaktiyle bir gazeteci haddini aşıp, "İslamcıların tasfiyesinden" söz ettiğinde yeri göğü inletenlerin "İslamcılığın" yılmaz savunucusu mesabesinde mahalle medyasında vitrine çıkarttıkları "Ağlayan sakallı"nın da bu "paradigmadan kopuş" söylemine gıkı çıkmadı.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA