Yapıp ettiklerin yüzünden an gelir duyarsızlık komasına girersin. Gözlerin vardır görmez, kulakların vardır duymaz.
Öyle çürürsün ki hiçbir şey seni artık uyaramaz.
Kadim hakikatler bile.
An gelir hakikat seni uyandıracağına derin uykulara düçar eder. Hakikate yaslanıp sürgit uyursun.
Korkunçtur.
Bir nevi sekerât halidir bu. Aklını fikrini, izanını insafını hepten kaybedersin.
Duyman için görmen için ancak bir mucize gerekir.
Şükür ki şükür mucizeler bazen iner.
Ankara'daki Hasan gibi.
Hepimiz izledik onu. Sokaklarda yatıyor, kâğıt mendil satarak çorbasını içiyor, haftada bir kez de olsa otelde kalıp temizliğini yapıyor. Diğer günler, kepenkler kapatıldığında bir metronun dibinde havalandırmanın sıcak üflediği bir yere karton serip yatıyor.
Fakat kaşları çatık değil, yüzü çatırdamıyor, geniş bir gülümseme yayılıyor yüzüne.
Umut dolu bir gülümseme.
Hep şükrediyor.
Gönlü öyle zengin ki dünyayı doyuracak kadar.
"Allah insanları sınar" diyor, "Allah şu an beni sınıyor ve Allah bana taşıyamayacağım yükü vermiyor..."
Senden bir şey istemiyor. Sınanmakta olduğunun bilincinde sadece Allah'tan bekliyor.
Nasibin varsa anlarsın, asıl sınananın sen olduğunu.
Asıl dışarda olan, asıl yardıma muhtaç olan...
***
Hasan münferit değil. Nicesi var evinde yarı aç yarı tok.***
Yıllar önce, İzmir'in Buca'sında henüz 14 yaşında ömrünün ilkbaharında bir kız çocuğu, okul çıkışı, karşıdan karşıya geçmek isterken, hızla gelen bir minibüsün altında kalarak can vermişti.