Türkiye'nin en iyi haber sitesi
SALİH TUNA

Hasan’ın ipine sarılın

Yapıp ettiklerin yüzünden an gelir duyarsızlık komasına girersin. Gözlerin vardır görmez, kulakların vardır duymaz.
Öyle çürürsün ki hiçbir şey seni artık uyaramaz.
Kadim hakikatler bile.
An gelir hakikat seni uyandıracağına derin uykulara düçar eder. Hakikate yaslanıp sürgit uyursun.
Korkunçtur.
Bir nevi sekerât halidir bu. Aklını fikrini, izanını insafını hepten kaybedersin.
Duyman için görmen için ancak bir mucize gerekir.
Şükür ki şükür mucizeler bazen iner.
Ankara'daki Hasan gibi.
Hepimiz izledik onu. Sokaklarda yatıyor, kâğıt mendil satarak çorbasını içiyor, haftada bir kez de olsa otelde kalıp temizliğini yapıyor. Diğer günler, kepenkler kapatıldığında bir metronun dibinde havalandırmanın sıcak üflediği bir yere karton serip yatıyor.
Fakat kaşları çatık değil, yüzü çatırdamıyor, geniş bir gülümseme yayılıyor yüzüne.
Umut dolu bir gülümseme.
Hep şükrediyor.
Gönlü öyle zengin ki dünyayı doyuracak kadar.
"Allah insanları sınar" diyor, "Allah şu an beni sınıyor ve Allah bana taşıyamayacağım yükü vermiyor..."
Senden bir şey istemiyor. Sınanmakta olduğunun bilincinde sadece Allah'tan bekliyor.
Nasibin varsa anlarsın, asıl sınananın sen olduğunu.
Asıl dışarda olan, asıl yardıma muhtaç olan...

***

Hasan münferit değil. Nicesi var evinde yarı aç yarı tok.
Bulacak, ulaşacaksın ve kendini kurtaracaksın, gırtlağına kadar "dünyaya" batmaktan.
İnfak edecek, malını mülkünü temizleyeceksin.
Unutma: Hasan'a sen yardım elini uzatmış olmayacaksın, Hasan'ın uzattığı yardım eline tutunacaksın.
Diriliş budur.
Tüm mental yorgunluklarına gerçek şifa budur. Gönül ve vicdanlardaki damar tıkanıklıklarını açacak budur.
Hasan'ın eli mucize mesabesinde bir imkandır.

***

Yıllar önce, İzmir'in Buca'sında henüz 14 yaşında ömrünün ilkbaharında bir kız çocuğu, okul çıkışı, karşıdan karşıya geçmek isterken, hızla gelen bir minibüsün altında kalarak can vermişti.
Kızına çarpan otomobilin şoförünü suçlu bulmamıştı annesi.
Tek suçlu vardı onun gözünde: Açlık!..
Şöyle anlatmıştı: "Akşam evde kalan son unla ekmek yapmıştım. Kızım akşam yemeği olarak, üzerine margarin sürdüğü bir dilim ekmek ve bir domates yemişti. Sabah bir dilim ekmeğimiz dahi kalmamıştı. Sabahçı olan kızımı, akşam geldiğinde yine margarinli ekmek hazırlama sözü vererek aç aç okula gönderdim. Kızım da yoldan karşıya geçerken, açlığın neden olduğu dalgınlıkla minibüsün altında kalmış olabilir..."
Bu annenin feryadına muttali olunca ne çok ağlamıştım, dün gibi hatırlarım.
Merhume Ayşe (Şaşa) abla aramış gece yarıları uzun uzun konuşmuş, "gözyaşı çeteleri" kurmanın gerekliğinden bahsetmiştik...
Hasan'ın hepimizin gönlüne uzattığı yardım eli mesabesindeki o konuşmasını göz yaşlarımızı içimize akıta akıta dinledik.
Seferberlik ilan edilmeli. Makyaj uygarlığının iktisadi liberalizmine direnecek gözyaşı çeteleri kurmak için.
Üstad'ın dediği gibi "ağlayamazsanız, anlayamazsınız."

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA