Geçtiğimiz cumartesi kızım ve oğlumla Fazıl Say'ın Volkswagen Arena'daki konserine gittim.
Tek kelimeyle muhteşemdi.
O kadar ki yılın bu en uzun gecesi bizim için yılın en özel gecesine dönüştü.
Fazıl Say, "Umut" ve "Su Piyano Konçertosu" yanı sıra sadece bu geceye özel ("ilk ve son kez" diyerek) Beethoven'den sonatlar sundu.
"Benim en karanlık eserim" dediği "Umut" senfonisi de terör saldırılarına isyan olduğu kadar aynı zamanda barış ve esenlik senfonisi.
Siyasi çıkar uğruna toplumun korkunç bir "gettolaşmaya" maruz kaldığı, sıradan gerçeklerin bile sevgisizliğe ve nefrete kurban edildiği bu günlerde binlerce insanın konser salonunu doldurması az bir şey değil.
Ülkem adına sevindim.
Zira sevgisizliğe, nefrete, kaosa, teröre ve hatta savaşlara karşı en temel "reçetedir" sanat.
Stefan Zweig (galiba Dünün Dünyası'nda) insanoğlunun savaşa meyyal olan yanına karşı umut mesabesinde "sanatın" altını çizmişti.
Gelgelelim, kötülük kimi zaman sanatı ve sanatçıyı bile araçsallaştırmaya çalışır.
***
Yıllar önce de "Hezarfen Ney Konçertosu"nun Türkiye prömiyeri ve "Mezopotamya Senfonisi"ne yine (sağ olsun) davet etmiş, gitmiştim.
Konserin sonunda bir kısım insan evladı, "Bizi de Fazıl Say" sloganları atılmıştı.
Meselenin özeti
Bir taraf "dini hassasiyeti" araçsallaştırmıştı, diğer taraf da Fazıl Say'ın yargılanmasını.
O vakitler, madem o kadar hassassınız, demiştim, "İstanbul Senfonisi"nde "tevhidi" notalara dökerek İslam'a' yaptığı hizmeti neden ödüllendirmiyorsunuz?
***
Sanat nihayetinde gönüllerde "mutabık" kalmanın en ulvi yoludur.
En temel "mutabık" noktamız da "vatan" olmalıdır
Nazım Hikmet'in 1954'te Budapeşte radyosunda işaret ettiği şu ölçüde hepimiz mutabık mıyız: "Kim Türkiye'yi Amerikalılara satmış ve satmaya devam etmektedir? (...) İşte bunlar vatan hainidir (...) Bunların haricinde kalan insanlar, dini kanaatleri ne olursa olsun, vicdani kanaatleri ne olursa olsun, hangi siyasi partiye mensup olurlarsa olsunlar vatanını seven insanlardır (...) Bugün yapılan terör, Türk Milleti'ne karşıdır ve Türk Milleti'ni imha etmek için, yok etmek için yapılan terördür. Türk Milleti yok olmaz. Binaenaleyh, her şeye rağmen, Türk Milleti yaşayacaktır. Ve her şeye rağmen, biz 2. Milli Bağımsızlık Savaşından muzaffer çıkacağız..."
Mutabık mıyız?
Amiral Cem Gürdeniz'in ifadesiyle "denizdeki Sevr'i paramparça etmekten "Barış Pınarı Harekatı"na kadar en temel vatan savunmasında yazık ki mutabık değiliz.
Daha 25 milyonluk rüşvet skandalında bile mutabık kalamadık.
Hayır yani, her şey ortada neyi tartışıyoruz.
Tartışma hakikat ortaya çıksın diye yapılır, pislik örtmek için değil.
Bakınız, taraftarlık rasyonalitenin bittiği yerde başlar. Futbolcular paranın, taraftarlar formanın / renklerin peşindedir.
Taraftar için dava, tuttuğun takımın kazanmasından ibarettir. Tevekkeli, "Vur kır parçala bu maçı kazan" denmez.
Lakin en fanatik taraftar bile taca çıkan topa "gol" demez.
Hatta, hiç unutamam (95'te) "Hakemle kazanmayı içime sindiremiyorum" diyerek ağlayan bir taraftara bile muttali oldum.
Siyaset o kadar rasyonalite dışına çıktı ki her gün her vesileyle kin, nefret ve kaosa yatırım yapmaya dönüştü.
Çare mi?
Sanat varsa "umut" da vardır.