Bunların bir profesörü vardı, Amerika'ya gider gitmez ayağının tozuyla Erdoğan ve AK Parti'yi "ispiyon" etmişti.
Erdoğan Türkiye'ye şeriatı getiriyor, içkiyi yasaklıyor, kadınların başlarını açmalarına izin vermiyor, demişti.
Takdir edersiniz ki bu "ispiyon veya jurnalden" öte, düpedüz iftiradan ibaretti.
Zaten aynı adam söz konusu konuşmasından birkaç gün sonra Türkiye'ye dönmüş ve şöyle demişti: "Ben dindarım, şeriat istiyorum... hırsızın eli kesilsin...kerhaneler kapatılsın... faiz merkezleri, bankalar yasak edilsin..."
Hülasa edecek olursak...
Aynı adam Amerika'da İslamofobiyle malul çevreleri Erdoğan'a karşı fişteklemek için "şeriatı getiriyor" derken, Türkiye'deki "endişeli muhafazakarları" da "şeriatı uygulamıyor" diyerek "avlamaya" çalışıyordu.
Kim mi bu adam?
Bugünün Samanyolu TV'sinin Portakal'ı kadar yetenekli ve kıvrak olmasa da nihayetinde tipik bir algı operatörü.
Adının hiç önemi yok, önemli olan şu:
Bu adamın tarzı küresel sistem yandaşı tüm figüran muhaliflerin karakteristik özelliğine dönüştü.
Görüyorsunuz işte, bir yandan "FETÖ'ye karşı mücadele edilmiyor" diye yaygara kopartırken, bir yandan da FETÖ'yle birlikte hareket ediyorlar.
Her konuda böyleler.
Mesela, AK Parti IMF'yle görüşecek demişlerdi, otel odalarında IMF'yle gizli gizli görüşürken yakalanmadılar mı?
"Bir duyum aldım, Binali Yıldırım soruları talep etti" diyen belediye başkanları da otel odasında soruları soran o arkadaşla yakalanmadı mı?
Dedim ya tarzları bu!
Duyum alma yetenekleri de namütenahi. İçlerinden biri, "Duyum aldım, S - 400'leri Sarayı korumak için aldılar" demişti.
Diğerine (Kılıçdaroğlu olanına) gelince...
ABD öncülüğünde bize karşı tatbikat yapıldığı bir dönemde Akdeniz'de gemilerimizle yer aldığımızdan habersiz, "Akdeniz'de niye yokuz" diye sormuş, çok geçmeden de "S- 400'leri niye aldık, bize kim saldıracak?!" şeklinde kendi kendini iptizale uğratmıştı.
"Manukyan kadar zengin" belediye başkanları da mahut tarzın şahikasını sergilemişti.
Kayyum vesilesiyle gittiği Diyarbakır'da bir yandan Kürt sosyolojini ayartmaya çalışmış, bir yandan da "Türk olmayanların bu memlekette tek hakları vardır, hizmetçi olma hakkı, köle olma hakkı" zihniyetindekilerin gazını almak için Atatürk posteri hediye etmişti. Trabzonspor forması üzerinden de Trabzon ve çevresine adeta "sus payı" uzatmıştı.
En büyük hokkabazlığı da Atatürk üzerinden yürütüyorlar.
Attila İlhan'ın anlattığı "Bağımsızlık benim karakterimdir" sözüyle müsemma antiemperyalist Gazi Paşa'nın değil, Can'cığın anlattığı "Mustafa"nın "izindedirler."
Onun için mukallit, onun için müstevlilerin yandaşıdırlar.
Atatürk'ü Attila İlhan veya Oktay Sinanoğlu'ndan değil, Can'cıklardan öğrendikleri için şu sözünü bilmezler: "Vaziyeti düzeltmek için mutlaka Avrupa'dan nasihat almak, bütün işleri Avrupa'nın emellerine göre yapmak, bütün dersleri Avrupa'dan almak gibi birtakım zihniyetler belirdi. Halbuki hangi istiklal var ki ecnebilerin nasihatlarıyla, ecnebilerin planlarıyla yükselebilsin! Tarih böyle bir hadiseyi kaydetmemiştir..."
Son zamanlarda PKK muhibbi veya PKK sevici Atatürkçüler türedi.
Şaşıyor muyuz buna, elbette hayır.
Her akşam algı operasyonuna maruz kaldıkları günümüz Samanyolu TV'sinin Portakal'ı kolunda Atatürk dövmesi varken, "PKK'ya teşekkür etmeliyiz" demişti.
Niye şaşalım!