Fetullah bir defasında haşhaşilerine "Yarabbi, onlar cennetine giremezlerse biz de girmeyiz" yollu (yaratanla haşa pazarlık yaparcasına) "niyaz" etmelerini önermişti.
Böylece "onlar" yanmasın diye icabında cehenneme bile girecek kadar "özgecil, adanmış, hoşgörü abideleri" olduklarını dermeyan etmek istemişti.
Ne ki, 15 Temmuz gecesi nasıl "adanmış" olduklarını herkes gördü. "Onlar" tesmiye ettiklerini tanklarla çiğneyip, başlarına bombalar yağdırdılar.
"Onlar" dedikleri kim mi? 2011'e kadar kendileri dışında herkes; 2011'den sonra da özellikle AK Partililer.
Geçen yazımda "riyakarlık FETÖ mesleğidir" demiştim.
Bu mesleği sürgit icra etmek için de klasik FETÖ'cü, yani vaktiyle "The Cemaat" denilen yapılanmaya mensup olmak şart değildir.
Ahlaken FETÖ'cü olmak yeterlidir. Bu da takdir edersiniz ki cibilliyet / karakter meselesidir.
Dilinde dua varken sinende mülâane, dilinde "kucaklaşmak" varken icraatında gerginlik, dilinde hoşgörü varken kalbinde kin, dilinde şeffaflık varken gırtlağına kadar takıyye ile malulsen ahlaken FETÖ'cüsün demektir.
Bu halin zirve noktası da şudur:
Aynı anda hem dindarlarla hem din düşmanlarıyla hem Atatürkçülerle hem Atatürk düşmanlarıyla hem Kürtlerle hem de Kürtlerden nefret edenlerle birlikte olmaktır.
FETÖ'nün patronu ABD'nin de dilinden "barış ve demokrasi" düşmez ama yaptıkları savaş ve işgalden başka bir şey değildir.
"Barış, demokrasi, uluslararası hukuk" lakırdıları eşliğinde paramparça ettikleri Irak'ta milyonlarca insan yerinden yurdundan oldu.
Yetmedi, koydukları ambargo yüzünden on binlerce Iraklı çocuk ilaçsızlıktan öldü.
Bir diğer taşeronları PKK'nın da dilinden "kardeşlik ve barış" türküleri düşmez. Hatta Selocanları sazla da eşlik etmişti bu türkülere.
Lakin aynı Selocan'ın Diyarbakır'da yaptığı çağrı sonucunda içlerinde 16 yaşındaki Yasin Börü'nün de yer aldığı 52 kardeşimiz katledildi...
FETÖ'cülerin en bariz özelliği araziye uyum katsayılarının inanılmaz olmasıdır.
Bu halleri iyice anlaşılsın diye Öcalan'ın yakalanmasından sonra ilk sorgulamasını yapan emekli Albay Hasan Atilla Uğur'un FETÖ hakkındaki şu sözlerini sıklıkla alıntılıyorum: "Evlerine gidiyoruz, kapıda Mustafa Kemal Atatürk posterleri. Bakıyorsun rakı içiyorlar. Öyle bir takiyye içindeydiler ki, fark edilmeleri çok zordu..."
Artık örgüt (gladyo) deşifre oldu, kimin taşeronu olduklarını da 15 Temmuz'da herkes fark etti.
Lakin bu sefer de yeni - CHP kamuflaj olarak devreye girdi. O kadar ki, bazen kamufle edenle kamufle edilen birbirine karıştı.
"Benim FETÖ'yle ne alakam var bak rakı içiyorum" veya "FETÖ'yle hiç işim olmaz Mustafa Kemal'in askeriyim icabında" diyenler var hâlâ.
Madem öyle FETÖ'nün amaçlarına neden hizmet ediyorsunuz veya FETÖ'yle neden aynı gemide yer alıyorsunuz denildiğinde bu sefer de "düz dangalaklar" alıyor sazı ele.
Bak sayın dangalak...
Biri sana yanlış yoldasın dediğinde, "sen de vaktiyle yanlış yoldaydın" karşılığını vermekle, yanlış yolda olduğunu itiraf etmekle kalmıyorsun, aynı zamanda, muhatabının da doğru yolda olduğunu ikrar ediyorsun.
Şuncacık şeyi fark edememek için mucize çapında ahmak olmak gerektir.