Livaneli Zülfü "yiğidim aslanım burda yatıyor" diye diye ANAP'tan bozma Sembolik Ekrem Bey'e vardı.
Bu hızla devam ederse "Beybican"a kadar yolu var. Zira, gidişatın diyalektiği orayı işaret ediyor.
İsterseniz şöyle bir hatırlayalım:
Önce FETÖ'nün kaset kumpasıyla CHP Genel Başkanı olan Kılıçdaroğlu'ndan gündüz gözüyle "Gandi Kemal" üretip, "Artık bittin Teayyip, Gandi geliyor!" şeklinde coşmuşlardı.
Sonra, Ekmeleddin İhsanoğlu'na sardırdılar.
Mırın kırın edenlere Kılıçdaroğlu postayı koydu: "Adam gibi tıpış tıpış sandığa gidecek, oyunuzu vereceksiniz..."
Tıpış tıpış verdiler ama randıman alamadılar. Randıman alamayınca da rotayı "gülüşüne ölürüz" dedikleri Muharrem İnce'ye çevirdiler.
Yine başaramadılar.
Lakin koşuldukları Sayın Erdoğan'ı devirme yolunda her yolu denemekten vazgeçmediler.
O kadar ki Abdullah Gül'ü "çatı adayı" ilan etmek için "istikşafi görüşmeler" yaptılar
Gelgelelim, Akşener karşı çıkınca CHP'nin planı elinde, Gül'ün de hevesi kursağında kaldı.
Şu hale bakın ki Akşener bugünlerde Gül takımına yeni bir hedef biçti: AK Parti'den oy tırtıklamak.
Gazanız mübarek olsun ey sinsi ey kemirgen AKP'li fırıldaklar.
O değil de, Livaneli Zülfü, Mustafa Kemal'i şappadak "açılımcı" yaptı ya (Bakınız, "Kemalizm'e karşıyım" başlıklı söyleşi) bakalım Sembolik Ekrem Bey'i ne zaman "devrimci" yapacak?
Gerçi "devrimci" ne ki, daha şimdiden nerdeyse (hâşâ) peygamber ilan etti.
Bakınız, Cumhuriyet gazetesi yazarı Enver Aysever ne yazıyor: "Zülfü Livaneli 'Sevdalım Hayat' konser serisinin ilk gecesi Açıkhava Tiyatrosu'nda bir öykü anlattı bize; 'Bir köy varmış, çığ düşeceği korkusuyla yıllarca fısıltıyla konuşmuş insanlar. Günün birinde, bir çocuk çığlık çığlığa ağlayarak dünyaya gelmiş. Çığ düşmemiş, korku duvarları yıkılmış, herkes özgür biçimde, dilediğince konuşmaya, ses vermeye başlamış.' Ardından ön sırada oturan Ekrem İmamoğlu'nu işaret ederek 'İşte o çocuk bugün aramızda' dedi ve sahneye davet etti. Alkıştan yer gök inledi. Giderek belediye başkanından öte bir tür peygambere dönen İmamoğlu..."
Bu şekilde beni ilk mektepte öğretmen kara tahtaya kaldırsa, inanın bir daha o okula ayağımı atmazdım.
Sembolik Ekrem Bey gerçekten enteresan bir kişilik; ağzı kulaklarında arzı endam etmiş.
Aysever, "kurtarıcı" bekleyen toplumların hazin sonunu düşündüm dedikten sonra şu soruyu soruyor: "Kazanılan neydi?"
Sonra da şu hükme varıyor: "Eğer doğru dürüst dünya görüşünüz (ideoloji) yoksa (...) İmamoğlu ile Babacan arasındaki mesafe oy pusulasındaki bir santim kadar görünür göze!.."
Bay Livaneli'nin ikinci konserinde de aynı olay tekrarlanmış.
Acaba diyorum Sembolik Ekrem Bey "coşkuyu" buralardan kapmış da mı şöyle koyvermiş: "Erdoğan ne kadar sembolikse ben de o kadar semboliğim..."
Kendisini tenzih ederek, Aziz Nesin'in Zübük romanındaki kağnı gölgesiyle ilgili epigrafını hatırlatmak isterim.
Bu kafayla giderse en fazla Livaneli'nin o çocuk öyküsüne sembol olur.
Hayır yani, neyin sembolü?
Sayın Erdoğan dönemin CHP belediyesinden devraldığı İstanbul'da akmayan suları akıttı, hava kirliliğini yok etti, çöp dağlarını temizledi...
Benden dost tavsiyesi:
Öyle konser konser dolaşmakla ya da Kaz Dağları için Orman Bakanlığı yerine Kanada Büyükelçisi'ni aramakla sembol olunmaz.