"Mustafa Kemal'in baş özelliği Batı'ya karşı olmak, antiemperyalist olmaktı. Yavaş yavaş Atatürkçülük değiştirildi. Batı'ya karşı olmaktan antiemperyalist olmaktan çıkarıldı, laiklik taraftarı olmak oldu."
Merhum Attila İlhan yıllar önce böyle söylemişti.
Peki, Atatürkçülük "laiklik taraftarı" olmaya nasıl indirgendi?
İsterseniz, "Ben Sana Mecburum" şairini biraz daha dinleyelim: "Mustafa Kemal Paşa hastalandıktan sonra yavaş yavaş işler değişiyor ve bizim büyük sermaye kesimi gittikçe Batılılarla flörte başlıyor…"
Attila İlhan söz konusu flört tamama erdikten sonra, antiemperyalizmden bahsetmenin niçin tarih olduğunu şöyle izah etmişti:
"Çünkü antiemperyalist olduğunuzu söylerseniz en başta sizin ortaklarınıza karşı çıkmış olursunuz. O zaman ne yapacaksın? İşi antiemperyalizmden alıp laikliğe kaydıracaksın. Laiklik elden gidiyor diye patırtı edeceksin…"
Aynen böyle olmadı mı?
Seksenli yılların başlangıcından doksanlı yılların ortasına kadar "laiklik elden gidiyor" patırtısıyla göz gözü görmeyecek hale gelmedik mi?
Refah Partisi etrafında kümelenen muhafazakârlar "mürteci / irtica" tehdidi olarak gösterilmedi mi?
Hatta, "bunlar iktidara gelirse bizi kıtır kıtır kesecekler" paranoyası üretilmedi mi?
***
Mahut "laiklik patırtısı" 28 Şubat'ta zirve yaptı.
Son derece dramatik bir süreçti.
İlk mektebe giden çocukların yaz aylarında Kur'an öğrenmesini yasaklayacak kadar bu milletin mana iklimine düşmanlık yapan, yine bu milletin "Peygamber Ocağı" tesmiye ettiği ordusuydu.
"Laiklik patırtısı" yüzünden ordu ile millet arasında onulmaz "çatlak" oluşturuldu.
Ki, FETÖ bu "çatlakta" yuvalandı.
Hep diyorum ya yineleyeyim: Şayet ezanlardan başörtüsüne kadar halkımızın inanç değerlerine "Topyekûn Savaş" açılmasaydı, halka rağmen hiçbir güç Türk ordusuna "kumpas" kurmaya cesaret edemezdi.
***
Atatürkçülük son dönemde "yaşam tarzı" patırtısına dönüştürüldü.
Endişeli modernler…
Muhafazakârların kamusal alandaki haklarına müdahale etme imtiyazını kaybetmeyi, yaşam tarzlarının tehlikeye girmesinin alameti farikası saydılar.
Sanki karışan varmış gibi "inadına papyon takalım" veya "inadına mini etek giyelim" diyenler oldu.
Çok enteresandı…
Bu dönemde, "Bir kadın olarak gusül abdesti almıyorum. Lütfen siz de almayın, AKP'ye karşı birleşelim" diyen bile çıktı ama "laiklik elden gidiyor" diyen hiç çıkmadı.
Uzun lafın kısası, yaşam tarzı endişesi, FETÖ için sis bombası mesabesinde iş gördü.
Bu karambolde sinsi sinsi "teknik nakavt" aşamasına ulaştılar.
Ve 2011'den itibaren de harici ve dahili algı operatörleriyle "Erdoğan'dan nefret sürecini" başlattılar.
Bu nefretle zehirledikleri sosyolojiye güvenerek 15 Temmuz'da darbeye kalkıştılar.
Yenildiler.
Lakin, Erdoğan'dan nefret süreci bitmedi.
Atatürkçüler hep bu nefret üzerinden Natotürkçülüğe saplanıp kaldılar.
Bu zilletten kurtulmadıkça, emperyalistlerin, "Erdoğan nefreti" ihtiyacını karşılama zilletine düşmekten öteye geçemezler.