Suriye meselesi etrafında Erdoğan, Putin, Merkel ve Macron'un İstanbul buluşması çok katmanlı anlam taşıyor.
Fotoğrafa baktığınızda, ABD dışarıda tutulmuş görünüyor ama tam olarak öyle değil.
İran'ın fotoğrafta yer almaması tek başına bunun kanıtı.
Nasıl ki ABD (ambargo marifetiyle) İran üzerinden "müttefiklerini" cezalandırmış oluyordu, şimdi de İran üzerinden bizzat kendisi fotoğraf dışında tutulmuş oldu işte.
Hem İran'la aynı masaya oturmak istemiyorlardı ya.
Suriye'yle doğrudan alakası olan ABD ve İran'ın yerine hiç alakası olmayan Almanya'nın mezkûr fotoğrafta yer almasının özel bir anlamı yok mu?
Mesela, anlaşmalardan tek taraflı çekilmeyi huy edindiğini 1987'de Washington'da imzalanan Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Anlaşması'ndan çekilmekle de kanıtlayan Trump'ın ABD'si ile aynı masada oturmayı sorgulamanın örtük işareti olabilir mi?
Kesin olan şu: Türkiye, söz konusu fotoğrafa Almanya ve Fransa'nın dahil olmasını sağlamakla, Rusya ve İran'ın "dar alanda kısa paslaşmalarına" mani oldu.
***
Türkiye gerek
Kaşıkçı cinayetinde gösterdiği performansla, gerekse dörtlü zirveye
ev sahipliği yapmakla nerden bakarsanız
bakın "
bir taşla kuş sürüsü" vurdu.
Allah vere de
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu kafasını bu taşın önüne de
uzatmasa!
Alakası yok, biliyorum, ama onda bu yetenek ve talih olduktan sonra ne yapar eder kafasını taşa çarpar.
Zaten sinirleri de çok bozuk! Daha düne kadar
Merkel'e "
Türkiye'ye gelmeyin Erdoğan'a yarar" diyorlardı, bugün Başkan Erdoğan'ın çağrısıyla İstanbul'da Putin, Merkel ve Macron buluştu.
***
Kılıçdaroğlu çok enteresan bir insan! Konuşmaması gereken konularda konuşup, konuşması gereken konularda ısrarla susuyor!
Tüm dünya Kaşıkçı cinayetinin Türkiye sayesinde vuzuha kavuşturulduğunu takdir ifadeleriyle belirtirken, o kalktı Türkiye'nin para için katilleri serbest bıraktığını söyledi.
BBC'ye yaptığı açıklamada da "
Türkiye'de yabancı sermayenin güvencesi yok" dedi.
Türkiye'ye para girecek olmasından Kılıçdaroğlu'nun ödü kopuyor ve bunu artık saklayamıyor.
Ama nedense "Andımız" konusundaki düşüncelerini ısrarla saklamayı başarabiliyor.
Neden? Aydınlık yazarı emekli amiral
Soner Polat şöyle diyor: "
Kurultay kararı olan ve seçim bildirisine de konulan 'eşit vatandaşlık' aslında 'Ne mutlu Türk'üm diyene!' özdeyişine karşı verilen bir meydan muharebesidir. Ve maalesef CHP, bütün delegelerinin oy birliği ile 'eşit vatandaşlık' cephesinde sipere girmiştir..."
Şayet vaziyet bu değilse, Kılıçdaroğlu neden susmaya devam ediyor?
Hem
PKK'nın siyasi ayağıyla cilveleşip hem de "Ne mutlu Türk'üm diyene" özdeyişine sahip çıkıyormuş gibi yapmak sürgit mümkün değildir.
Bu kadar çakallık da fazla.
Kimse "Atatürkçü" olmak zorunda değildir.Herkes olduğu gibi görünsün, göründüğü gibi olsun kafi.
Bunu başaramayanların bizzat "düşünceleri" kriptolaştırmasının anlamı yok.
Kıymet hükmümüz şudur:
Fetullah ne kadar Müslüman'sa, Kılıçdaroğlu da o kadar Atatürkçüdür!