Dünya tarihinde ilk kez bir devlet, istihbaratından en üst düzey yöneticisine kadar iştirak ettiği bir cinayet işledi.
Hem de içinde testere, parçalanmış ceset, infaz timleri ve kuyu gibi ifadelerin geçtiği en acımasız mafya usulüyle.
Üstelik kendi konsolosluğunda.
Cinayet mahalli olarak söz konusu lokasyonun seçilmesi "ben devlet olarak bu cinayeti işliyorum" diye ilan etmekten farksızdı.
Zaten bunun için hemen herkes "neden başka bir yer tercih edilmedi" sorusu etrafında günlerce tartıştı.
"Dublör" görüntüleri ortaya çıkınca da mezkûr sorunun cevabı bulunmuş oldu.
Anlaşılan o ki Suudiler, "Kaşıkçı'nın konsolosluğunuzdan çıktığına dair görüntüler nerde?" sorusuna bu cevabı hazırlamışlardı.
Şayet bu "cevabı" yedirebilselerdi, akabinde kuvvetle muhtemel, kayıp hikâyeleri anlatacaklardı. (Zira yapmadıkları şey değildi. Bu arada, delil bırakmamak için de dublörü oradan kaldırmayı ihmal etmeyeceklerdi.)
Bu trajikomik numaraları ellerinde patlayınca itiraf etmek zorunda kaldılar.
Demek ki Kaşıkçı'nın konsolosluklarına girdiğini tespit edecek kameraları hesaba katmışlar ama kameraları bir şekilde etkisiz hale getirmek yerine, "dublör" hokkabazlığına başvurmuşlar...
O halde soralım: CIA bu işin içinde olsaydı, böyle acemi, böyle trajikomik bir çözüm üretirler miydi?
Hayır değil mi? Peki, CIA bu işin içinde yok mu diyeceğiz?
***
Kaşıkçı'nın Suudi Konsolosluğu'nda öldürülecek olmasından CIA'nın haberdar olmaması mümkün değil. Bunu tartışamayız.
Maksat başkaydı? Bir taşla kuş sürüsü vurulacaktı.
Hem
Suudi Arabistan'a karşı bu cinayeti "yaptırım" tehdidi olarak kullanacaklar hem de
(kuvvetle muhtemel) 9/11 hakkında kendilerini rahatsız edici bilgi sahibi olan Kaşıkçı ortadan kaldırılmış olacaktı.
Ayrıca,
Türkiye de zora sokulmuş olacaktı. Bir süredir "
diktatör" algısıyla uluslararası toplum hazırlanmıştı zaten.
FETÖ'nün 3 dilde yayın yapan, adı lazım değil o haber sitesi, Kaşıkçı cinayetinin Türkiye'de işlenmesini, demokrasi eksikliğine ve hukukun üstünlüğünü tanımamaya bağlamıştı.
Biraz daha kaptırsalardı, 15 Temmuz işgal girişimine direnmenin bedeli budur, demeleri işten bile değildi. Başaramadılar!..
Başkan Erdoğan'ın ilk günden beyan ettiği gibi cinayetin üzerine titizlikle gidildi ve tuzakları ayaklarına dolandı.
***
Malumunuz, her şey ortaya çıktı.
Suudiler de cinayeti itiraf ettiler!
Normalde tüm dünya harekete geçmeli, ambargo başta olmak üzere her türlü yaptırım kararı almalıydı, değil mi?
Olmadı.
Veliaht Kral Selman'ın İsrail'in biricik sevgilisi olması ve
Trump'ın tavrı bunu mümkün kılmadı.
Tuhaftır: Anlaşmalardan tek taraflı çekilmeyi huy edinen, aynı şekilde
İran'a haksız yere ambargo kararı alan Trump, Suudi tarafından gelen ilk itiraf karşısında, "ikna olduğunu" söylemişti.
Sonradan Suudiler daha fazla itirafta bulununca, "ikna olmadığını" itiraf etti.
Anlaşılan o ki ikna için Trump'a delilden çok dolar gerekti.
Fakat... Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan
(yani İsrail'in sevgilisi Veliaht Selman'dan) olacak gibi.