Birtakım "hikâye cümleleri" esası gözden kaçırmamıza neden olmasın; 28 Şubat'ın finali 15 Temmuz'dur.
Kim ne derse desin, kıymet hükmümüz budur.
FETÖ elebaşı Fetullah "İslam'ın gülen yüzü" olarak 28 Şubat'ta kamuoyuna pazarlandı. (Gladyo tarafından "hizmete" alınması çok daha eskilere dayanır, bahsi diğer.)
Hakkın ve halkın dini o süreçte "irtica" diye aşağılanırken, Fetullah'ın "Amerikancı İslam'ı" matine-suare parlatıldı.
O "dinler arası diyalog" hokkabazlıkları o çok dinli iftarlar boşuna değildi.
Hülasa, Fetullah'ı "İslam'ın gülen yüzü" olarak göstermeye çalışırken 28 Şubatçı medya, Erbakan'ı "kanlı yüzü" olarak sunmuştu. (Erbakan'ın "kanlı mı olacak kansız mı" sözünü nasıl çarpıtıp nasıl meze ettiklerini unutmuş olamazsınız.)
Mahut kampanya sürecinde...
Merhum Erbakan sırf Kaddafi ile görüştü diye linç edilirken hiçbir "Kemalist" veya "ulusalcının" tepki göstermemesi son derece manidardır.
Her sürecin, her kırılma anının, her dönemecin birtakım sonuçları vardır.
Mesela, 17-25 Aralık 2013 sonuçlarından biri de fakirin "siyaset hırsızlığı" dediği malum dönemdir.
Aynı şekilde, 15 Temmuz işgal girişiminin sonuçlarından biri de Cumhur İttifakı'dır.
Türkiye'nin bekasını dert edinen sosyolojinin icbar ettiği ve birçok sınavı başarıyla geçen bir ittifaktır bu!
Danıştay'ın söz konusu "Andımız" kararının bu ittifakı zevale uğratmasına müsaade edilmemeli, feraset ve suhuletle bu dönemeç aşılmalıdır.
ABD'nin "kara ordumuz" dediği PKK'nın Suriye koluna binlerce TIR silah vererek "İkinci İsrail"i kurmayı planladığı, sonuç itibariyle de Türkiye'yi parçalamayı kafaya koyduğu bir dönemde neyi tartışacağız?
Türkiye parçalandıktan sonra, "Ne mutlu Türküm diyene" desen ne olur, demesen ne olur!