Bir arkadaşımız, Trabzon'da Erdoğdu Mahallesi'nde top oynadığımız caddenin karşısındaki binayı işaretle, "Bu bodrum katta Alevi yaşıyor" dedi.
Hem bodrum kat, hem Alevi, hem yaşamak nasıl bir şey?
Bilmezdik...
Tüm bildiğimiz, rüzgârda uçmasın diye iç içe geçirdiğimiz naylon bir topla akşamlara kadar maç yapmaktı.
Evet, Alevi kimdir bilmezdik ama Ali hepimizin kahramanıydı.
Üstadımız Sezai Karakoç'un çocukluk yıllarından hafızama kazınmış şu dizelerinde olduğu gibi:
"Babamın uzun kış geceleri / hazırladığı cenklerde / Binmiş gelirdi Ali bir kırata /Ali ve at, gelip kurtarırdı / bizi darağacından / Asyada, Afrikada, geçmişte / gelecekte / Biz o atın tozuna kapanır /ağlardık / Güneş kaçardı, ay düşerdi, /yıldızlar büyürdü / Çocuklarla oynarken paylaşamazdık Ali rolünü / Ali güneşin doğduğu yerden battığı yere kadar kahraman / Ali olmak bir hedef her / çocukta"
Biz "Nerde gördün oğlum, nasıl bir şey Alevi?" diye üsteleyince, arkadaşımız, "Ben de görmedim, işittim sadece" karşılığını verdi.
Korku ve heyecanla akşamı zor ettik!
Hep birlikte soteye yatarak o bodrum katı dikizlemeye koyulduk.
***
Akşam vakti esmer, ince, uzun boylu bir abi geldi ve bodrum kata girerek gözden kayboldu.
"
Bu mu lan Alevi?" gibilerinden birbirimize hayretle baktık.
Neden sonra "Şişman" lakaplı Necati, "
La oğlum, bu aynen bizim ağabeylerimiz gibi, bunun neresi Alevi?" dedi.
Birali, "belki dışarıda öyledir de evin içinde Alevi oluyordur" yollu bir şeyler geveledi.
Saklana saklana perdenin aralığından bodrum kattan içeri baktık.
"La oğlum bu abi evde de dışarıdaki gibi, hiç değişmiyor; bunun neresi Alevi?.." dedi Şişman...
Neden sonra mahallemizin Maçkalı müftüsüne yakalandık!.. "Alevi demek, Hazreti Ali'den yana olmak, Hazreti Ali'yi sevmektir..." diye söze başladıktan sonra, bir daha böyle yapacak olursak kulaklarımızı eşek kulağı gibi çekeceğini söyledi...
Hayatımızda ilk kez bir Alevi'yi yakından görmüştük.
Üniversitede okumak için Trabzon'a geldiğini öğrendiğimiz bu Alevi öğrenci zamanla hepimizin "
Cafer abisi" olmuştu.
***
"
Alevilerin yaptığı yenmez" şeklindeki o müstekreh lakırdıya muttali olunca, "redakte ederek" iktibas ettiğim 2008 tarihli bu yazımda zikrettiğim
Cafer abiden ve annesinden utandım!
Şükür ki istisnasız herkes o müstekreh ifadeyi mahkûm etti.
Şükür ki herkes "aynı mana ikliminde" yoğrulduğumuzun gayet farkında.
Şükür ki herkes birliğimiz ve dirliğimiz yok olduğunda, üzerinde yaşadığımız bu vatanın da yok olacağını çok iyi biliyor.
ABD'nin
Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Kesimi'yle burnumuzun dibinde tatbikat yaptığı, yine ABD'nin malum "terör örgütüne" binlerce TIR silah verdiği bir dönemde, birbirimize kenetlenmekten başka neyimiz var?