"Yerli ve milli" lafı bu tür olaylarda çok kullanışlıymış. Örneğin Adnan Oktar'a yönelik operasyonda onun "yerli ve milli" olmadığı vurgusu yapılmışmış.
Fetullahçılara da aynı şekilde "yerlilik ve millilik" üzerinden çok ciddi bir şekilde yükleniliyormuş.
Bunlara "irtica" diyemedikleri için/"gerici" diyemedikleri için gayri-milli ve yerli olmayan tanımını uygun görüyorlarmış.
Burada ilginç olan Alparslan Kuytul/Furkan olayı, "Adnan Hoca" ve "Fetullah Hoca" olayına uymuyormuş.
Uymuyor olması da başka ihtimallerin önümüzdeki dönemde yaşanabileceğini gösteriyormuş...
Yıllar önce bu ülkeyi yönetenlerin ve "irticayı" en önemli tehdit olarak görenlerin yapmak iste- yip de yapamadıkları, hayalini bile kuramadıkları bir tasfiye bugün büyük ölçüde AKP tarafından yapılıyormuş.
Bu da başlı başına çok manidar, çok derin bir olaymış.
***
Bunları söyleyen kim mi? Hayır, "
tekfirci bir müfteri" veya önüne çıkana "
penguenci"
diye çemkiren bir
meczup falan
değil.
Tamam, hemen hemen aynı lakırdıları
ediyorlar ama bu "
değişik" bir eleman.
"
İrtica diyemedikleri için gayri-milli ve yerli olmayan tanımını uygun görüyorlar" ifadesiyle
FETÖ'cülerin "
28 Şubat'tan beter" ifadesinin ruh ikizi
olmaklığından hareketle FETÖ'cü olduğuna
da hükmetmeyin.
Bu eleman farklı. "Farklı" dedim ama o
kadar da değil.
Nihayetinde
28 Şubatçı bir zihniyetle
malul.
Yani, FETÖ'cülerin "
anavatan" bellediği
ülkenin başkentinde,
dönemin Dışişleri Bakanı Albright'ın çağrısıyla bakanlığın yedinci katındaki (Bernard Lewis, Paul Wolfowitz, Richard Perle'nin de hazır bulunduğu) toplantıda alınan 28 Şubat post-modern darbe kararına uygun şekilde "çalışan" bir elemandı.
***
Kim olduğuna dair biraz daha ipucu vermek gerekirse, "
Ahmet Şık'ın parlamento dışında kalmış versiyonu" diyebilirim.
O derece sevimsiz.
Veya "
Liberal Sinsi"nin soldan çarklı (solcu) hali.
Sürekli konuk ettiği "
Muhalif Filozof"a da hayran. (Gerçi kim kime hayran, ondan da pek emin değilim.)
Bulaşık bir tip...
Nasıl ki bugünlerde AKP'nin "cemaatleri" tasfiye edeceğini kendine dert ediniyor, dün de
PKK'nın silah bırakma kararını dert edinmişti.
Dert de laf mı!..
Kandil'e koşmuş,
PKK liderlerinden
Duran Kalkan'la "
Silahlarınızı bırakmak ağırınıza gitmiyor mu?" kıvamında bir söyleşi gerçekleştirmişti.
Çadırda öyle bir fotoğraf çektirmişti ki, bilmeyen hangisinin Duran Kalkan olduğunu anlayamazdı. (Eleman masa başındaki sandalyede, hemen Öcalan posterinin altında elinde kalem bir şeyler anlatıyor, Duran Kalkan da masanın köşeciğine iliştirilmiş sandalyede elleri dizlerinde ilgiyle dinliyordu.)
Evet bildiniz,
Çakır Ruşen'den bahsediyorum.
CHP milletvekili o "müptezel" şayet elemanın konuya ilişkin bir tweet'ini paylaşmasaydı yine de bahsedecek değildim.
Sayın Müptezel daha fazlasını yapmalı, RT nedir ki?!
"CHP cemaatlerin teminatıdır" diyebilirdi. (Böylece, hiç hazzetmediği İnce'nin bir hafta boyunca kıldığı cuma namazlarından daha fazla sevap kazanmış olurdu.)
Kılıçdaroğlu'nu bi şekilde ikna edip yeni "
adalet" yürüyüşlerinin tertiplenmesine ön ayak olabilirdi.
Döviz ve pankart mı?
Mesela: "Küçük çocukların evlendirilmesi caizdir diyen hocamıza saygı göster" ... "
Adnan Hoca'ma dokunma"... "Kuytul'a özgürlük"...