Sözcü gazetesinin ünlü köşe yazarlarından biri geçen gün aynen şu ifadeye imza attı: "... ana kuzusu askerler sınırlarda kaya parçaları için can verirken..."
Baktım, kimseciklerden "tık" yok.
Halbuki...
Nagehan Alçı bir süre önce benzer bir şey söyleyince kıyametler kopmuştu.
Ege adalarının tartışıldığı bir televizyon programda, "18 keçinin otladığı kaya parçası için savaş mı yapalım" demişti hani.
Dediğine de bin pişman edilmişti.
Mesela...
Fatih Altaylı, "Doğu'da, Güneydoğu'da uğruna binlerce şehit verdiğimiz dağların bazı bölgelerinde keçi bile otlamıyor. Ama keçilerin bile çıkamadığı o dağlarda evlatlarımız ölüyor" dedikten sonra alegorinin dibini şöyle bulmuştu: "Uğruna savaşılacak vatan parçasında ille de yalı olması gerekmiyor!.."
Eski bir siyasetçi de "o kaya parçası değil vatan toprağıdır ulan" diye kükremişti.
Fakire soracak olursanız, "vatanın çakıl taşı da vatana dahildir" elbette.
Kıymet skalasını manadan soyutlarsanız varacağınız yer bir tür emlakçılıktır.
O vakit de Boğaz'ı gören semtler, Avcılar'a nazaran daha çok uğrunda ölmeye değerdir derseniz diliniz şişmez.
Demem o ki...
Kaya parçası dediğinizi vatan yapan ona yüklenen manadır, emlak bedeli değil.
Bayrak da bezdir ama ondaki mana, ondaki "hilal" ruh kökümüz, davamız, namusumuzdur; "yıldız" da bu "hilal" uğruna ölmeyi göze alanların alayıdır.
Benim dediğim şudur:
Nagehan Alçı'ya gelince yeri göğü inletenler neden Sözcü yazarına tepki göstermedi?
Bu çifte standart nedir?