Hafta sonu Almanya'daydım.
Frankfurt'ta. SABAH Avrupa Yayın Yönetmeni Mikdat Karaalioğlu, THY'nin desteğiyle güzel bir proje hazırladı: Frankfurt'taki önde gelen Türk ve Alman işadamlarını bir kahvaltıda buluşturmak.
Toplantının onur konuğu ve konuşmacısı Avrupa Birliği Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış'tı.
İşte o etkinlik için Frankfurt'a gittim.
Bizim buralarda pek seslerini duyuramayan ama Almanya'da önemli işler başaran işadamlarımızla tanıştım. Başarı öykülerine hayran kaldım. Anekdotlarına katıla katıla güldüm.
O işadamlarından biri de yaşı 80'e merdiven dayamış Hilmi Selçuk idi.
***
Peşin peşin söyleyeyim: Şeytana pabucunu ters giydirmekle nam salmış Kayserililer alınmasın. Hilmi Selçuk ya da Almanya'daki Türkler'in taktıkları lakapla Hilmi Baba da Kayserililer'e pabuçlarını değilse bile şapkalarını ters giydirmiş!
Nasıl mı? Anlatayım.
***
Hilmi Selçuk, Almanya'daki ilk kuşak Türkler'den. Mesleği gemi inşa teknikeri. 1961'de Hamburg'daki tersanelerden birinde çalışmaya başlamış. Maaşa bağımlı olmaktan sıkılmış. Kendi işini kurmaya karar vermiş. İşportacılıkla ticaret hayatına atılmış.
Sonra Frankfurt'a geçmiş... Beni arabasıyla havaalanına götürürken bitmek üzere olan bir gökdeleni gösterdi. "Bu, Avrupa Merkez Bankası'nın genel müdürlük binasının inşaatı" dedi. Ekledi: "Eskiden burada ne vardı, biliyor musun? Hamburg sebze-meyve hali. Aha işte ilk dükkânımı bu halde açmıştım..."
Anadolu'dan sebze-meyve ithal edip Almanya'da pazarlamakmış haldeki işi. Yıllarca uğraşıp didinmiş. Epey para kazanmış. Ama 1970'lerin ortasında işleri ters gitmeye başlamış. Serveti sıfırlanmış.
Haydi... Sil baştan.
"Ne yapabilirim" arayışındayken, aklına Almanlar'ın hiç tanımadıkları bir ürün gelmiş: Pastırma!
Neden tanımıyor Almanlar? Çünkü Türkiye'den Avrupa'ya et ürünleri ithalatı yasak!
İyi güzel de, İstanbullu Hilmi Selçuk, Kayserililer'in uzmanlık alanı olan pastırma üreticiliğini nasıl becerecek.
Yılmamış; tesisler dolaşmış Türkiye'de, kurslara gitmiş...
Ve sonunda işi kıvırmış. Küçük bir atölyede başladığı pastırma üretimi büyümüş, büyümüş, bugün Wiesbaden'de Almanlar'ın bile yabancı konuklarına "Örnek tesis" diye gezdirmekten keyif aldıkları bir fabrikaya dönüşmüş.
Pastırmasının markası ne dersiniz? "Öz Kayseri"!
"Hilmi Baba, Kayserililer kızmıyor mu?" diye sordum.
Hınzırca bir kahkaha attı. Kendimi tutamadım, ben de kahkahayı bastım.
Hilmi Selçuk'un pastırması bildiğiniz pastırmalardan değil. İncecik. Ama o kadar ince ki, gözünüzün hizasına kaldırıp baktığınızda öbür tarafı görebiliyorsunuz.
Bitmedi; pastırmayı sadece pastırma olarak üretmekle kalmamış. Peynirli pastırma yapmış. Ardından pastırma cipsi diye bir ürün geliştirmiş. Almanlar bayılıyor.
Sadece Almanlar değil, aşağı-yukarı tüm Avrupa da.
"Bu kadar da değil" dediler meraklıları, "Bir dondurulmuş hazır işkembesi var ki, içme de yanında yat!"
Sonra? "Geçenlerde büyük bir gıda fuarı düzenlendi. Hilmi Baba orada binlerce kişiye bir çorba ikram etti. Herkes hayran kaldı. Bilmedikleri bir üründü bu. Sordular. Dana dili çorbasıymış."
Beni havalimanına bırakırken, koltuğumun altına bir paket tutuşturdu: "Benim ürünlerimi bir tat, bakalım başka pastırma yiyebilecek misin?"
Hatırını kıramadım. Paketi aldım, arabadan inip terminale doğru yürürken seslendim: "Hilmi Baba ben vejetaryenim."
Gülmekten neredeyse yere kapaklanıyordu.