Ölüler ve tutsaklar / 2
Hukukta "Force majeure" denilen "Elde olmayan nedenler"den ötürü bu köşe 3 gün kapalı kaldı. Özür dilerim.
Suriye'den ölüm öykülerine, daha doğrusu sessiz trajedilere devam ediyorum.
***
Suriye Başmüftüsü Şeyh Ahmed Bedreddin Hassun, Ankara ile Şam'ın arasının iyi olduğu dönemde birkaç kez Türkiye'ye geldi. Hatta, kendi ifadesine göre, Başbakan Erdoğan'la Kocatepe Camii'nde yan yana namaz bile kıldı.
Tarih 2 Ekim 2011. Başmüftü Şeyh Hassun'un Ebla Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi üçüncü sınıf öğrencisi olan oğlu Sariye Hassun, arabayla İdlip'ten Halep'e gidiyordu. Yanında aynı üniversitede öğretim üyesi olan Prof. Muhammed El-Ömer vardı.
Birden yanlarında bir araba belirdi. Camı açıldı. Bir silah uzandı. Ve genç Hassun'un arabasını taramaya başladı.
Profesör El-Ömer hemen orada, genç Hassun ise kaldırıldığı hastanede can verdi. 22 yaşındaydı.
Baas rejiminin istihbarat örgütü Muhaberat, saldırının görgü tanığı olan birçok kişiyi gözaltına aldı, sorguladı ama çifte ölümün sorumluları bir türlü belirlenemedi.
Rejimin sözcüsü genç Hassun'un öldürülmesini silahlı muhaliflere yükledi: "Başmüftü Şeyh Hassun, Esad rejimine destek verdiği için oğlundan intikam aldılar..."
Peki ama muhalifler genç Hassun ile hocasının yerini nasıl belirlediler, taradıkları arabada onların bulunduğunu nereden bildiler?
Çünkü bu tür "Teknik takip"i ancak Muhaberat'ın adamları yapabiliyordu.
***
Aradan epey geçti. Başmüftü Şeyh Hassun'un özel kalem müdürü Şeyh Abdulcelil El Said saf değiştirdi ve Suriye'den kaçtı. Ve 13 Ocak 2012'de ülke dışında "Bomba" bir açıklama yaptı:
"Başmüftü'nün oğlunu Muhaberat öldürdü.
Arabası taranmadı, bir helikopterden atılan roketle vuruldu. Ayrıca hastanede kurtulması olasılığını sıfıra indirmek için yakındaki Halep'e değil, uzaktaki İdlip'e götürüldü." Başmüftü Şeyh Hassun, Baas rejimine ve Esad yönetimine tam desteğini sürdürüyor.
Ve de oğlunu muhaliflerin öldürdüğü iddiasını koruyor.
***
Suriye Havayolları'nın başpilotlarındar Firas El Safi, sabaha karşı bir sefer dönüşü havaalanından başkent Şam'a gidiyordu. Arabayı bir şoför kullanıyordu.
O her zaman olduğu gibi arka koltukta oturuyordu. Ayrıca iki eskort arabası onlara eşlik ediyordu.
Otoyol üstündeki beşinci köprüye vardıklarında bir keskin nişancı ateş açtı. Gece görüş gözlüğü de vardı keskin nişancının; hedefinin kim olduğunu ve hangi arabada yolculuk ettiğini biliyordu.
46 yaşındaki başpilot Firas El-Safi vuruldu. Şoförünün kılına bile zarar gelmedi.
Tarih: 30 Temmuz 2012, sabah 02.30.
Başpilot Firas El-Safi'nin babası General İbrahim El-Safi'ydi. Birinci Ordu'nun eski komutanı, Lübnan'daki Suriye birliklerinin eski komutanı, eski Savunma Bakan Yardımcısı.
General İbrahim El-Safi'nin hiç tereddüdü yoktu: "Oğlumun katlini Muhaberat planlayıp uyguladı. Amaç Başkan Hafız Esad döneminde Alevi toplumunun sivrilmiş isimlerine rejime karşı tavır almamaları için gözdağı vermek."
***
Hemen belirteyim; bu öyküleri "Le Monde" gazetesinin internet sitesinde "Un Oeil sur la Syrie" (Suriye üstünde bir göz) adıyla bir "blog"u bulunan eski Fransız diplomat Ignace Leverrier'in notlarından aktardım.
***
Rusya Federasyonu Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov'un "Esad'ın kesinlikle iktidarı bırakmaya niyeti yok" açıklamasını duyunca, bu sessiz ölümleri, bu trajik infazları hatırladım. Kimbilir daha kaç masum Şam'ın entrikalarının kurbanı olacak...