Son 25-30 yılda dünya jeopolitik düzeni peşpeşe üç kırılmayla allak-bullak oldu. Ve bu depremlerin sonucu, gezegenimiz neredeyse yaşanamaz hale geldi.
Jeopolitik düzeni temellerinden yıkan kırılmaların -kronolojik açıdanilki olarak Doğu blokunun çökmesini ve Sovyetler Birliği'nin dağılmasını göstermemiz gerekiyor. Rusya Federasyonu Başkanı Vladimir Putin'in kesinlikle katıldığım değerlendirmesiyle, "20'nci yüzyılın en büyük jeopolitik trajedisi" olan bu gelişmeyle dünya düzeni simetrik düzlemden asimetrik belirsizliğe sürüklendi.
Efesli hemşehrim Heraklitos'un temellerini attığı "Diyalektik Materyalizm" felsefesine göre her şey zıddıyla değer ve anlam kazanır. Gece olmazsa gündüzün önemi kalmaz, çirkin olmazsa güzelin farkı anlaşılmaz, kötü olmazsa iyinin değeri bilinmez, cehennem olmazsa cennet öteki yaşam umutlarını beslemez.
Doğu bloku ve Sovyetler Birliği kimine göre kötünün veya yeryüzündeki cehennemin simgesiydi, kimine göre ise iyinin veya yeryüzü cennetinin. Farketmez. Önemli olan, karşı kutbu oluşturmasıydı. Simetriyi sağlamasıydı.
Çökünce dünya hem tek kutuplu hale geldi, hem de "Zıddı"nı yitirdi.
***
Oysa
liberal kapitalist sistemin varlığını sürdürebilmesi için "Öteki"ne ihtiyacı vardı. İşte tam da o ihtiyacın şiddetle varlığını hissettirdiği sırada, Samuel Huntington imdada yetişti: "Medeniyetler Çatışması" tezini ortaya attı.
Doğu blokunun dağılmasından önceki dönemde zerrece bilimsel değer taşımayacak olan bu tez, tek kutupla pusulasını şaşırmış Batı'da inanılmayacak kadar hızla "Canyeleği" olarak kabul edildi.
Aslında Huntington ateşle oynuyordu. Çünkü dünyanın siyasal, kültürel ve jeopolitik haritalarını dini inançlara göre çiziyordu. Hıristiyanlar, Müslümanlar, Hindular, Budistler, Animistler, vb...
Daha önemlisi ve daha tehlikelisi, tüm dini grupları "Blok" olarak görüyordu: Hıristiyanlık'ta Katolikler, Protestanlar, Ortodokslar, Anglikanlar arasında sanki hiçbir fark yokmuş gibi... İslamiyet'te Sünniler ile Şiiler aynıymış gibi. (Not: İran ve Fas Şiileri, Türkiye ve Suudi Arabistan Sünnileri arasındaki farklardan hiç söz etmeyeyim...) Budizm'de Çin, Tibet, Hindistan, Tayland inanışları tek renkmiş gibi...
Ama kurt meyveye girdi. Başta ABD olmak üzere tüm Batı, yeni dünya şablonunu Huntington'un bu kıyamet tezine göre kurguladı. Ve dünyamız ikinci kırılmayı yaşadı.
***
"Diyalektik Materyalizm" açısından Batı için "Öteki" ve "Zıt" artık inancı kendisinden farklı topluluklardı, kitlelerdi.
Doğal yasalara göre, dünyada da, hayatta da savaş esastır, barış istisna.
Batı'nın "Savaşabilmesi" için bir de "Düşman"a ihtiyacı vardı. Doktor Viktor Frankeştayn'ın laboratuvarından yardım istendi ve bir düşman yaratıldı: Radikal dinciler, köktenciler...
Böylece asimetrik savaşın tarafları doğmuş oldu.
Ve ne yazık ki, bu da üçüncü kırılmayı yarattı.
Filmler, karikatürler, dışlamalar, hakaretler, aşağılamalar... İşte hepsi "Mahşer Atlıları"nın bu uğursuz savaşının silahları...
***
İç çekerek özetlersem; aslında birbirinin tamamlayıcısı olan üç kırılma sonucu "Mavi Gezegen" sadece cehenneme çevrilmedi, yokoluşun da eşiğine getirildi...