Yunanistan'dan Portekiz'e kadar tüm Avrupa'yı sallayan krizler nedeniyle batıya, Arap isyanları nedeniyle de güneye fazla yoğunlaşınca, kuzeyi ihmal ettik. Yani, Kafkasya'yı. Oysa Yukarı Karabağ sorununda umut verici gelişmeler oluyor.
Rusya, Azerbaycan ve Ermenistan Dışişleri Bakanları Sergey Lavrov, Elmar Memmedyarov ve Eduard Nalbantyan bu ay sonunda Kazan'da buluşacaklar. Zirvenin gündemi: Yukarı Karabağ sorununa barışçı çözüm çabalarında gelinen noktayı değerlendirmek ve "Temel ilkeler"e dayalı bir "Çerçeve Anlaşma"nın altyapısını hazırlamak.
Bu zirve öncesi yapılan açıklamalar ve sızdırılan bilgiler son dönemde Minsk Grubu'nun baskılarıyla çözüm yolunda bir ölçüde mesafe alındığını gösteriyor.
Örneğin Nalbantyan, "Yukarı Karabağ için bir çerçeve anlaşmaya oldukça yakınız" diyor. Memmedyarov ise "Ermenistan'ın pozisyonunun daha esnek olmaya başladığını" söylüyor ve çerçeve anlaşmanın bazı ipuçlarını veriyor: Bölgede görevlendirilecek barış gücünde Minsk Grubu eşbaşkanı ülkelerin (ABD, Rusya, Fransa) ve komşu ülkelerin (Türkiye, İran) askerleri yer almayacak."
Yıllarca havanda su dövülen, onca zirveye rağmen bir arpa boyu yol bile alınamayan Yukarı Karabağ'da gelişmeler neden birdenbire hızlanıverdi? Sorunun en az 3 yanıtı var:
1- ABD Başkanı Barack Obama'nın Yukarı Karabağ sorununun 2008'de Güney Osetya'da olduğu gibi bir sıcak savaşa dönüşmesini önlemek için Azerbaycan ve Ermenistan'la sessiz diploması girişimlerini yoğunlaştırması.
2- Rusya'nın son dönemde tutumunu ya da politikalarını değiştirmesi: Moskova uzunca bir dönem oyalama taktiği izledi, çünkü kendi çözümünü dayatacak kadar güçlü değildi. Ancak Minsk Grubu'nun diğer eşbaşkanları ABD ve Fransa'nın Azerbaycan ve Ermenistan üstündeki baskılarının yavaş yavaş sonuç vermeye başladığını görünce, oyalama politikalarının sürdürülemezliğini kabul etti ve herkes tarafından onaylanabilecek bir barış formülüne yanaştı.
3- Bu iki etkenin bileşimi üçüncü yanıtı doğurdu: Minsk Grubu'nun üç eşbaşkanının liderleri Barack Obama, Dimitri Medvedev ve Nicolas Sarkozy, G-8 zirveleri için bir araya geldiklerinde Yukarı Karabağ sorununa bir an önce çözüm bulunmasını ne denli önemsediklerini vurgulamak için güçlü ifadelerle hazırlanmış ortak bildiriler yayınladılar. Örneğin 2009 Temmuz'unda İtalya'nın Laquila kentinde yapılan zirvede, örneğin bu yıl 26 Mayıs'ta Fransa'nın Deauville kentinde yapılan zirvede...
Üç eşbaşkanın kararlılığı ve ortak tutumu sonunda nihayet taşları oynattı. Rusya, Azerbaycan ve Ermenistan dışişleri bakanlarının Kazan zirvesinde anahatlarıyla hazırlanması beklenen "Çerçeve Anlaşma"ya esas olacak "Temel İlkeler" belli. Nereden biliyoruz? Obama- Medvedev-Sarkozy üçlüsünün 2009'daki Laquila zirvesinde yayınladıkları Yukarı Karabağ ortak bildirisinde bu ilkeler açık açık sayıldı:
Yukarı Karabağ'ın çevresindeki toprakların (Not: 7 reyon ya da ilçe kastediliyor) Azerbaycan'a geri verilmesi. Yukarı Karabağ'a güvenlik ve özerk yönetim güvenceleriyle birlikte bir ara statü belirlenmesi.
Ermenistan'ı Yukarı Karabağ'a bağlayacak bir koridor açılması.
Daha sonraki aşamada Yukarı Karabağ'ın nihai hukuki statüsünün belirlenip tüm taraflarca kabul edilmesi.
Mültecilerin ve yerlerinden edilmişlerin evlerine dönmeleri.
Uluslararası güvenlik garantileri verilmesi ve bu çerçevede bir barış gücünün görevlendirilmesi. Memmedyarov'un birkaç gün önceki "Bölgede görevlendirilecek barış gücünde Minsk Grubu eşbaşkanı ülkelerin (ABD, Rusya, Fransa) ve komşu ülkelerin (Türkiye, İran) askerleri yer almayacak" açıklaması, "Temel İlkeler"in diğer maddelerinde epey ilerleme sağlandığı anlamına geliyor. Çünkü barış gücü söz konusu "Temel İlkeler"in son maddesi olarak sayılıyor.
Bu gelişmeler Türkiye için de çok önem taşıyor. Zira Ankara, Ermenistan sınırının açılmasını ve Erivan'la ilişkilerin normalleştirilmesini Yukarı Karabağ sorunundaki gelişmelere endeksledi. Daha doğrusu iki sorun arasında paralellik kurdu. Ve bir paraleldeki olumlu gelişmenin diğerini de olumlu etkileyeceğini açık açık ilan etti.
Yukarı Karabağ için ilk kez -ihtiyat payını saklı tutarak- iyimseriz.