Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ERDAL ŞAFAK

Yeni bir cephe

Arap isyanları medyanın da, kamuoyunun da gündeminin alt sıralarına düştü. Doğal; seçim meydanlarında nabzın yükselmesine paralel olarak dış dünyaya ilgi yoğunluğunu yitiriyor.
Doğal ama doğru değil.
Çünkü gerçekten önemli gelişmeler oluyor.
Örneğin, Libya'da NATO'nun onca bombardımanına rağmen Kaddafi çökertilemedi. Operasyonu yöneten NATO komutanları bile durumun tam bir açmazda olduğunu itiraf ediyorlar. Türkiye'nin üç aşamalı planı masada duruyor ama Trablus büyükelçiliğimizin kapatılması Ankara'nın manevra alanını daralttı. Şimdi Rusya, Trablus ile Bingazi, yani Kaddafi ile isyancılar arasında arabuluculuğa hazırlanıyor.
Bir başka örnek: ABD, yaptırım kararı aldığı Suriyeli liderler kara listesine iki İranlı'yı da koydu. Bu, Beşşar Esad'ın muhalefeti sindirme girişimlerine Tahran'ın fiili desteğinin tescili anlamına geliyor.
Dün bir şey daha oldu: Yemen Devlet Başkanı Ali Abdullah Salih barış planını imzalamaktan son dakikada caydı. Plan uzun pazarlıklar sonucu Körfez İşbirliği Konseyi'nce hazırlanmıştı ve iki taraf da, yani hem Salih, hem muhalefet onay vermişti.
Hazır söz Körfez İşbirliği Konseyi'nden açılmışken, kimsenin üstünde durmadığı bir gelişmenin perde arkasını kurcalayalım.
Körfez İşbirliği Konseyi, bilindiği gibi, altı Körfez ülkesini çatısı altında topluyor: Suudi Arabistan, Umman, Kuveyt, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn. Bu 6 ülkenin ortak özelliği; hepsinin de monarşi rejimiyle yönetilmeleri, hepsinin başında bir kralın ya da emirin bulunması.
Kuruluşu 1981'e kadar giden Konsey, tıpkı AB gibi aşamalı olarak 6 ülkenin bütünleşmesini amaçlıyor. Tek ekonomi, tek para, tek gümrük bölgesi gibi.
Ama Konsey'in statüsünde NATO'yu andıran bir hüküm de bulunuyor: 6 üyeden herhangi birine yapılacak saldırı hepsine yapılmış kabul edilecek ve ortak cevap verilecek. Aynı şekilde, 6 üyeden herhangi birine yönelik iç tehdit hepsi için tehdit ya da tehlike kabul edilecek ve ortak hareket edilecek.
Üyelerden birine yapılacak saldırının hepsine yapılmış kabul edilmesi ilkesi daha ilk sınavda kayaya çarptı: 1990'da Saddam'ın orduları Konsey üyesi Kuveyt'e saldırdı ama diğer üyeler parmaklarını bile kıpırdat(a)madılar.
Üyelerden birine yönelik iç tehdidin hepsini hedef almış sayılacağı ilkesine gelince; bakın o ilk sınavda tıkır tıkır işledi: Üyelerden Bahreyn'de Şii çoğunluk Sünni yönetime karşı ayaklanınca, Suudi Arabistan yüzlerce tank ve binlerce asker, Birleşik Arap Emirlikleri de birkaç bin polis gönderdi.
İşte o Körfez İşbirliği Konseyi 10 gün önce, 10 Mayıs'ta Riyad'da yaptığı zirvede şaşırtıcı bir karar aldı: Ürdün ile Fas'a da üyelik çağrısı yaptı!
Haydi Ürdün neyse; Suudi Arabistan'la sınırdaş olduğu için, coğrafi bir bütünlükten söz edebiliriz. Ya arada koca bir kıtanın, koskoca iki denizin bulunduğu, Afrika'nın bir ucundaki Fas'a Körfez İşbirliği Konseyi'ni davet ne demek oluyor?
Tek cevap var: Fas'ın da monarşiyle yönetilmesi. Başında bir kralın olması.
Tabii Ürdün de öyle.
Hemen ekleyelim; ikisi de çağrıyı "Prensip olarak" kabul ettiler.
Bu gelişme ancak bir şekilde yorumlanabilir: Körfez İşbirliği Konseyi aslında bir krallar kulübü.
Diplomatik çevrelerde bu yoruma bir boyut daha katılıyor: Körfez İşbirliği Konseyi sessiz sedasız "Devrimlere ya da isyanlara direniş cephesi"ne dönüşüyor.
Arap isyanlarını ihmal etmeyelim demekte haksız mıyız?

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA