Bu hafta da "SABAH'tan Mektup" un konusunu "Doğu'nun Dönüşümü" dizimiz oluşturacak.
Çünkü bir haftadır yayınladığımız ve bir süre daha devam ettireceğimiz dizi sadece bölgede değil, tüm yurtta geniş yankı uyandırdı.
Evet, son 10 yılda Doğu'nun kaderini değiştirmek için büyük maddi ve manevi özveriler pahasına yürütülmekte olan hamlelere ilişkin herkesin az-çok bilgisi vardı. Ancak resmin tamamını görmek, objektif görüş sahibi olabilmek için çok önem taşıyor.
SABAH bu yazı dizisiyle işte mümkün olduğunca resmin tamamını göstermeyi amaçlıyor.
Dizi dolayısıyla her gün yığınla e-mail alıyorum. Kimi bölge halkından, kimi yolu bölgeye düşenlerden, kimi yurdun diğer kesimlerinden.
Hepsini sonuna kadar dikkatle okuyor, elimden geldiğince, zamanım elverdiğince yanıtlamaya çalışıyorum.
Onca e-mail arasında birinden özellikle etkilendim. "Herhangi bir alıntılama durumunda ismimi kullanmazsanız sevinirim" diye not düştüğü için, adını gizli tutuyorum ama mail'ini olduğu gibi aktarmakta yarar görüyorum. Buyurun:
"Yaklaşık 3 yıldır Van'da yaşıyorum. İşim dolayısıyla da, Van, ilçeleri, Hakkâri, Muş, Bitlis, Ağrı gibi il ve ilçelerde bulundum ve halkla da yoğun temasım oldu. Bu arada askeri-sivil bürokrasi ile onlara bağlı alt kadrolarla da temaslarım oluyor. Yazınızda ifade ettiğiniz gibi, yatırımlar ve hükümetin büyük çabası fark ediliyor. Yollar, hastaneler, sağlık ocakları, okullar ve daha birçok yatırım... Derslik sayısı, hastanelerde teçhizat inanılmaz arttı. Havayolu ulaşımı, köylere kadar giden yollar, hizmetler... Anlatmakla bitmez.
Tüm bunlara rağmen, askeri-sivil bürokrasinin bölge halkına yönelik tavır ve davranışlarında hiçbir değişme yok. Yol kontrollerinde, karakollarda veya resmi dairelerde vatandaşa yönelik olumsuz, aşağılayıcı, Kürt olmaları nedeniyle tehdit/tehlike gören ırkçı anlayış daha da artarak devam etmekte. Bu davranışlar eskisi gibi şiddet, işkenceyle değil ama daha da tesir eden şekliyle tavır/davranış, hitap ve hor görme şeklinde sergileniyor. Sebebi de basit; Yıllardır PKK ile mücadele eden güvenlik-sivil bürokraside, gerçekleştirilen yatırımlar ve demokratik açılımla birlikte çoktan yerleşmiş bir 'Biz canımızı, kanımızı verdik ama yine de örgütün dediği oluyor' ruh hali. Askeri-sivil bürokrasi bu nedenlerle halkta nefret uyandırmayı sürdüren davranışlarını devam ettiriyor.
Şunu da söylemek gerekir; tüm yatırımlara, siyaset değişikliğine rağmen, örgüt de aynı işlerini yapmaya, mayınlamaya, şehirlere bomba göndermeye, patlatmaya devam ediyor. Kronolojik olarak sıralayın, son 2 yılda onlarca eylem oldu, o kadar da şehit. Ben 'Geçiş dönemidir' diye önemsemiyorum ama mevcut askeri-sivil bürokrasi henüz terörün bittiğine, Kürtler'in bölünmek istemediğine inanmış değil. İnanmak için de çok sebep yok. Nevruzlar'ı, mitingleri görseniz, siz de anlarsınız. Tüm bunlara rağmen ben insanların devam ettirilen huzur, güven ve umut dolu tehlikesiz bir 10 yılda birçok radikal taleplerini kenara koyacaklarını düşüyorum. Kürtler de şunu biliyor ve birçok sohbette itiraf ediyorlar: Ayrı devlet kurdukları gün birbirlerini boğazlamaya başlarlar, çünkü yekpare bir Kürt halkı yok; sınıf, aşiret, din vs. olarak parça parçalar.
Bunları, Karadenizli bir Türk olarak bölgede çalışma yapacak arkadaşlarınıza ve size bir bakış açısı olsun diye yazdım."
Van'da yaşayan Karadenizli vatandaşımızın e-mail'inden şu sonuç çıkıyor: Evet, devlet Doğu'yu fiziken dönüştürüyor ama oraya gönderilen askeri-sivil görevliler de zihniyet olarak dönüştürülmedikçe, bölge halkının kazanımı hiç de kolay olmayacak. Ankara'nın dikkatine.
Sağlıklı ve mutlu bir hafta dileğimle...