Geçen hafta sonunda Yunanistan'daki tüm kiliselerde bir bildiri okundu. Diyanet İşleri Başkanlığı'nın merkezi vaaz uygulaması gibi bir şey.
Yunan Kilisesi'nin bir numaralı ruhani lideri, Atina Başpiskoposu Yeronimos'un talimatıyla hazırlanan bildiride şöyle deniyordu:
"IMF'nin İsa'dan daha güçlü olduğunu sandınız. Efendimizi terk ettiniz. Bizim için başka niyetleri, başka hesapları olan bu dünyanın efendilerinin vaatlerine kandınız. İşte başımıza gelenleri gördünüz!" Bir dönem Latin Amerika halklarını bilinçlendirme görevini üstlenen devrimci papazların söylemlerini aratmayacak bir antikapitalizm ya da anti-liberalizm söylemi.
Pazar ayinine katılanlara girişte dağıtılan, ayinin ardından da kilisenin papazı tarafından üstüne basa basa okunan 4 sayfalık bildiride bakın daha neler var:
"Artık işgal altındayız. Bize borç verenlerin boyunduruğuna girdik. Oysa biz İkinci Dünya Savaşı'nı, Alman işgalini alnımızın akıyla atlatmış bir ulustuk. O korkunç yıllarda insanlar sokakta açlıktan ölüyorlardı. Ama hepsini aştık, çünkü inancımız vardı, birbirimize kenetlenmiştik. Bir dilim ekmeği olan yarısını başkalarına veriyordu. Bugün ise herkes bencil, herkes gemisini kurtaran kaptan anlayışında. Dayanışma ortadan kalktı. Asıl sorunumuz bu; para değil."
Sonra sağdan sola tüm partilere, tüm politikacılara bir güzel giydiriliyor:
"Bizi bu noktaya getiren illetin tüm belirtileri on yıllardır görülüyor, biliniyordu. Bugün bu gaddar önlemleri alanlar ve Yunan halkına döve döve kabul ettirenler, neden onca yıl belirtileri görmezden geldiler, seyirci kaldılar? Çünkü siyasiler hiçbir zaman dürüst olmadılar, halka hiçbir zaman gerçeği söylemediler. Tek dertleri vardı: İktidarda kalmak. Onun için de sürekli siyasi rüşvet dağıtıp durdular..."
Yunan Kilisesi'nin bu çıkışında hiç kuşkusuz, ekonomik reform paketlerinden, ülkeyi yeniden yapılandırma projelerinden ona da okkalı bir pay düşmesinin etkisi var: Yorgo Papandreu Hükümeti, bugüne kadar kimsenin dokunamadığı Yunan Kilisesi'nin gelirlerinin yüzde 20'sine vergi olarak el koymaya karar verdi.
Başpiskopos Yeronimos bu kararı nedeniyle hükümete verip veriştirdi, savaş açtı, hatta Avrupa Adalet Divanı'na (AB Yüksek Mahkemesi) gitme tehdidinde bulundu.
Papandreu'nun kılının bile kıpırdamadığını görünce taktik değiştirdi: "Madem hükümet benim gelirlerimin yüzde 20'sini gasp ediyor, o halde benim de bu paranın nerelere harcandığını sorma hakkım var." Yani devlet işlerine müdahale etmek istedi. Bir zamanlar olduğu gibi.
Hükümet bu talebi de duymazlıktan gelince işte birkaç paragrafını aktardığımız savaş ilanı gibi bildiriyi kaleme aldı.
Nereden nereye... İç savaşta aşırı sağcı ölüm timlerine kucak açan, Albaylar Cuntası'nı takdis eden Yunan Kilisesi şimdi devrimci söylemlere sarılıyor.
Yunan halkı inanır mı, peşine takılır mı? Hiç belli olmaz. Zira bu kriz halkı tüm siyasal partilerden, hatta sistemden soğuttu. Örneğin, geçen ay yapılan yerel seçimlerde her üç seçmenden ikisi sandığa gitmedi.
Ve Kilise bu gerçeği iyi kullanıyor, halkı başka denizlerde yelken açmaya çağırıyor:
"Ey Yunanlar, geldiğimiz noktada sizin de epey sorumluluğunuz var. Üretmeden tüketme kolaycılığına kaçtınız. Yıllarca 'Dolce Vita' yaşadınız. Bu kriz sadece ekonomik değil; ayrıca maneviyat krizi de yaşıyoruz. Oburluğa, sorumsuzca tüketmeye son verin. Paylaşmanın huzurunu yeniden keşfedin." Amen!