Her şey Öcalan'ın avukatlarıyla son görüşmesinin notlarının 14 Kasım'da açıklanmasıyla başladı. İmralı sakini "Silahlı mücadele miadını doldurdu" diyen Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir'e esip gürlüyordu:
"Bazıları çıkıp, 'Silahlı mücadele miadını doldurmuştur' diyor. Buna kendileri nasıl karar verirler? Bu hakkı kendilerinde nasıl buluyorlar? Silahlı güçlerin pozisyonu ve geleceği hakkında Kandil bile tek başına karar veremezken, bunları nasıl söyleyebiliyorlar? Açık söylüyorum; Kandil bile bu konuda tek başına yetkili değil. ABD ve Avrupa bile artık beni tek etkili-yetkili kişi görürken, bunların yaptıkları açıklamalara bakın."
Öcalan açıklamasının satır aralarına bir de bomba yerleştirmişti: "Kalkıp 'Silahlı güçler miadını doldurmuş' diyorlar. (O zaman) şimdiki gibi rahat siyaset yapabilecek misiniz? Devlet seni yaşatır mı?"
Anlamı: Öcalan açık açık Baydemir'e silahlı güç, yani PKK sayesinde seçildiğini ve o koltukta oturduğunu söylemeye getiriyor.
Ve de, PKK'nın silah bırakıp bırakmaması kararını sadece kendisinin verebileceğini vurguluyor. Daha önemlisi, yine satır aralarına sıkıştırdığı mesajlarda, PKK'ya silah bıraktırmaya da, silahlı mücadeleden vazgeçirmeye de kesinlikle niyeti olmadığını belli ediyor.
Çünkü PKK'yı varlığının güvencesi olarak görüyor. O olmazsa kendisinin sıradan bir mahkûm, Kandil kadrolarının da eşkıya statüsüne ineceklerini adı gibi biliyor. Dahası, o yüzden Kandil'dekilerin de ona göbeklerinden bağlı olduklarını, talimatlarından, emirlerinden milim sapamayacaklarını, o kadrolara istediğini yaptırabileceğini de...
KCK davası sanıkları arasında yer alan Osman Baydemir'in örgüt üyeliği hakkında Öcalan'ın çıkışlarından, itiraflarından daha somut bir delil aransa da bulunamaz.
Diyarbakır'daki sıkıntı da, BDP'deki gerilim de bundan.
BDP gergin; zira bir yanda Kürt sorununa çözüm arayışlarında artık sadece siyasal araçların kullanılması zamanı geldiğini savunan "Ilımlılar" var; bir yanda da atacakları her adım için İmralı'dan işaret bekleyenler, Kandil'le istişare edenler.
Diyarbakır sıkıntıda; çünkü Baydemir bir tercihe zorlanıyor. Bizzat Öcalan tarafından. Avukat notlarının sansürlenen bölümünde İmralı sakininin Baydemir'e "Söyleyin ona, ya gitsin AK Parti'ye üye olsun ya da özeleştirisini versin. Silah olmasaydı iki ay bile o koltukta oturamazdı" dediği belirtiliyor.
Örgütle (İster PKK deyin, ister KCK) bağlarını koparmaya kalksa, can güvenliği bile tehlikeye girecek.
Özeleştiride bulunsa, yani örgüt diliyle "Biat etse", hem koltuğu ve siyasi kariyeri çıkmaz sokağa sürüklenecek, hem de örgüt üyeliğini tescillemiş, halkın değil PKK'nın belediye başkanı olduğunu kabullenmiş olacak.
Zira, PKK'nın uygulamalarına göre, "Özeleştiri vermek", örgüt mahkemelerinde yargılanmak demek. Dava Kandil'de görülüyor, "Sanık" fiziken "Mahkeme" önüne çıkamıyorsa, Türkiye'deki sorumlulardan birine "Yazılı savunma" takdim ediyor. Bu metin Dağ'a ulaştırılıp, PKK'nın arşivine konuyor.
Ondan sonra "Sanık" ömrünün sonuna kadar PKK'nın rehinesi durumuna geliyor. Ondan sonra "Sanık" ayrıca yasadışı örgüt üyeliğinden ayrıca Türkiye Cumhuriyeti adaletine hesap verme olasılığıyla karşı karşıya kalıyor.
Baydemir, bugüne kadar KCK sanığıydı. Şimdi katmerli sanık. Hem PKK'da, hem yargıda. İki ara bir derede kalmayıp da ne yapsın?