NATO, Soğuk Savaş döneminde, Varşova Paktı'nın tehditlerine karşı Batı'nın koruma kalkanıydı.
Berlin Duvarı yıkılıp önce Doğu Bloku, ardından da Sovyetler Birliği dağılınca, Varşova Paktı'nın eski coğrafyasının geçiş döneminde rehber görevini üstlendi. Bir bölümü barışçı, bir bölümü de kanlı operasyonlarla Orta ve Doğu Avrupa'nın Batı ile entegrasyonunu sağladı.
Lizbon zirvesinde kabul edilen "Kırmızı Kitap" ın üçüncü versiyonuyla da, dünya jandarmalığı tescil edilmiş oluyor.
Bu yeni stratejiye göre, NATO'nun hem düşmanı yok, hem de düşmanı çok. Türkiye'nin de ısrarıyla Füze Kalkanı sisteminin kurulmasına başta İran olmak üzere herhangi bir ülkeden gelebilecek potansiyel nükleer tehdit gerekçe gösterilmiyor. Ancak öyle bir tehdit tanımı yapılıyor ve öyle bir kapsam çiziliyor ki, Asya'da ne kadar nükleer güç varsa, hepsi de çerçevenin içinde kalıyor. İran'dan Kuzey Kore'ye, Pakistan'dan Çin'e kadar. Evet, Çin'e kadar. Özellikle de Çin'e kadar.
Çünkü, ABD orta vadede en ciddi rakip, daha doğrusu hasım olarak Çin'i görüyor. Başkan George W. Bush döneminin Savunma Bakanı Donald Rumsfeld'in tarihe geçen sözünü unutmadık: "Bundan sonraki en büyük kapışma Pasifik'te olacak. ABD ve müttefikleri ile Pasifik'in Asya yakası arasında..."
Beyaz Saray'da yönetimler değişse de, ABD'nin küresel egemenliğini, tek hiper güç konumunu korumayı amaçlayan askeri stratejiler asla değişmiyor. Ve Pentagon'da neredeyse 15 yıldır tüm dört yıldızlıların masasında hep aynı kitap duruyor: "The Coming Conflict With China". Richard Bernstein ile Ross H. Munro'nun hazırladıkları bu kitapta ABD'nin er veya geç Çin'le askeri bir hesaplaşmaya gireceği görüşü savunuluyor. Hatta bu çatışmanın "Kaçınılmaz" olduğu vurgulanıyor.
Rumsfeld'in bir çıkışını daha unutmadık. 2005 Ekim'inde, Pekin ziyareti sırasında. Şöyle demişti: "Çin'in hem askeri harcamalarını çok ciddi boyutlarda artırmasından, hem de savunma bütçesini gizlemesinden kaygı duyuyoruz."
Gerçekten de Çin, son 5 yılda askeri harcamalarının gerek toplamında, gerekse artış hızında dünyada ABD'den sonra ikinci sıraya yükseldi. Japon basınına sızdırılan bilgilere göre, Çin bu yıl askeri harcamalarına 788 milyar yuan ayırdı. Yaklaşık 120 milyar dolar. Bu tutarın çok büyük bir bölümü nükleer gücün modernizasyonuna harcanıyor.
Peki savaş Pasifik'te olacaksa, Füze Kalkanı neden Avrupa'nın sınırlarına yerleştiriliyor.
Çünkü, ABD'nin Kanada dışındaki tüm NATO müttefikleri Avrupa'da.
Çünkü, ABD eğer Pasifik'te bir savaşa girerse, NATO da kaçınılmaz olarak çatışmaya sürüklenecek. Çünkü böyle bir savaş mutlaka ama mutlaka ekonomik nedenlere dayanacak: Enerji kaynaklarına erişim rekabeti, su krizi. (Not: Dünyada su sıkıntısı en hızlı artan ülke Çin. Yakın bir gelecekte komşularının, yani Asya'nın su kaynaklarına şiddetle ihtiyaç duyacak.)
Ve çünkü NATO'nun yeni stratejik belgesinde "Enerji güvenliği" ve "Su kaynakları" altları çizilerek yeni tehditler arasında sayılıyor.
Başta da dediğimiz gibi; Lizbon zirvesinde alınan kararlarla NATO'ya resmen küresel jandarma elbisesi biçildi.
Afganistan'dan en geç 2014'te çekilme planlarına ya da taahhütlerine inanmayın; orası "Yeni tehditler"in merkezine en yakın üs: Doğu'dan Avrupa'yı hedef alacak tehditler Füze Kalkanı ile savuşturulacak, Doğu'yu hedef alacak tehditler ise oradan yönetilecek, oradan yönlendirilecek. İşin özü bu.