New York deyince aklıma ilk Altın Koridor gelir. Yani her gidişimde daha çok vurulduğum 5'inci Cadde.
Hayır efendim, 5'inci Cadde benim için öncelikle alışveriş merkezi değil, insan davranışlarının en iyi gözlenebileceği eşsiz bir laboratuvar.
Kuzeyden başlarım yürümeye, 59 bloku kat eder, güneyde caddenin en ucundaki Plaza Hotel'de mola verip biraz soluklanır, kendimi Central Park'a atarım.
Cadde boyunca Empire State Building, New York Public Library, Rockefeller Center, Saint-Patrick Katedrali gibi tarihi binalarda gözlerimin pasını silerim.
Elbette 34-59 bloklar arasında sıralanan lüks mağazaların vitrinlerine de bakarım. Bazılarına girer, alışveriş yapanları seyrederim.
O mağazalardan özellikle birini unutamam.
58. blokta. Bir biblo için bile küçük bir servet ödenen, mücevher ve değerli eşyalar mağazası. Üç-dört yıl önceki bir New York gezimde oraya da girmek istemiştim; sokmamışlardı!
Önceden randevu almam gerektiğini söylemişlerdi. Doğrusu çok koymuştu.
Üç gün önce yine 5'inci Cadde'de turlarken aklıma o mağaza geldi. Önünden bir geçeyim dedim. Vitrininin önünde durdum.
Gene şık, güzel ve pahalı eşyalar, mücevherler...
Aaaa, "Randevu ile girilir" uyarısı kalkmış.
İçerde de in-cin top oynuyor. Sadece üç mağaza görevlisi acaba giren olur mu umuduyla müşteri kolluyor. "Ürünlerimizi görmek istemez misiniz" diye içeri buyur ettiler binbir rica ile. Rövanşı almanın gizli keyfiyle girdim.
Başladılar tezgâha sıralamaya. "Şu kolyeye ne dersiniz, eşiniz bayılacak", "Ya şu tek taş yüzük", "Peki şu biblo, salonunuzun havasını değiştirecek..."
Hepsine burun kıvırdım, "Sizin ürünleriniz pahalı" gerekçesini öne sürdüm.
Üç görevli de bir ağızdan bağırdı: "Hayır efendim, o dediğiniz kriz öncesiydi. Şimdi büyük indirim yapıyoruz." "Peki, örneğin şu biblo ne kadar" diye sordum. "10'a olur" dediler, başımı salladım, 7'ye indiler, bibloyu tezgâha koydum, 5'e düştüler, sonunda 4'e anlaştık. Kriz öncesi en az 25-30 birimdi onun değeri. Ambalajlarken, görevlilerden kadın olanı "10 gündür ilk satışımız bu" diye fısıldayıp, yanağıma bir teşekkür öpücüğü kondurdu.
5'inci Cadde'de yüzde 70-80 indirim!
Olacak şey değil. Anlayın siz artık New York'u.
O kadar durgun ki ticari hayat, Plaza Hotel'in karşısında bir zamanlar insanların geceden kuyruğa girdikleri Apple'ın cam merkezi bile neredeyse boş.
Hepsi bir yana 42'nci Blok'taki 5 yıldızlı otelimiz ekonomik krizin derinliğini anlatmaya yeterli. Restorandaki sandalyelerin kumaşları havlanmış, kimi yırtılmış... Lobideki masalar ve koltuklar çoktan ömürlerini tamamlamış.
Odalar deseniz rezalet; banyonun duşları bile bozuk...
Özetlersem; insanlar yeme-içme dışında hiçbir şeye para harcamıyor. Yarın kaygısından.
İşsizlik korkusundan.
İşletmeler yeni yatırım bir yana, mevcudun restorasyonundan bile kaçınıyor. Borçlanmamak için. "Amerikan rüyası ölüyor mu" diye sormamak mümkün değil.
Galiba da ölüyor. İşte ABD'de yaşayan bir okurumun, Reha Karaöz'ün e-mail'i:
"Yazınızı okurken (Not: Dünkü yazımı kastediyor) size katılmamak imkânsız.
Ben 30 senedir Los Angeles kentinde yaşıyorum. ABD'nin şu anda bizim Osmanlı İmparatorluğu'na yakıştırdığımız duraklama ve çökme döneminde olduğunu söyleyebiliriz. Bir de New York metrosunu ve istasyonlarını görün. Hele hele Bronx ile Queens'tekiler tam bir çökme dönemi örnekleri. Ben artık ABD'den umudumu kestim, çünkü her yıl daha kötüye gidiyor..."