Önümüzdeki hafta Türkiye gündeminin ilk sırasında hiç kuşkusuz yargı yer alacak. Bir anlamda, yargının sınav haftası olacak.
Bir yandan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun 10 asıl ve 6 yedek üyesinin bugün 12 bini aşkın yargıç ve savcının oylarıyla seçilmesinin yankıları, yorumları, tepkileri sürüp gidecek hafta boyunca.
Bir yandan da yarın Diyarbakır'da başlayacak KCK ana davası nedeniyle özellikle Avrupa'nın projektörleri Türkiye'ye çevrilecek.
Davayı izlemek için AB ülkelerinden hukukçu, siyasetçi, sivil toplum temsilcisi akını başladı bile.
104'ü tutuklu 151 sanığın yargılanacağı KCK davasına Diyarbakır 4'üncü Ağır Ceza Mahkemesi bakacak.
Önemli davaların görüldüğü ve ilginç kararların verildiği bir mahkeme bu.
Örneğin, Malatya'daki Zirve yayınevindeki katliam davası bu mahkemede sürüyor.
Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner'in dosyası, Yargıtay kararı öncesindeki dönemde bu mahkeme ile Erzurum arasında gitti geldi.
Habur ve Kandil'den gelen 34 PKK'lının davasının bir bölümü de bu mahkemenin "Rutin" işleri arasına girdi.
Kararlarından örneklere gelince...
Diyarbakır'ın reklam panolarındaki eğitimi boykot afişleri bu mahkemenin kararıyla toplatıldı.
Gaffar Okkan suikastının sorumlusu oldukları iddia edilen Hizbullah örgütü üyesi 6 kişiyi bu mahkeme yargıladı ve gerekçeli kararında şu sonuca vardı: "Hizbullah, Okkan suikastını beceremez."
Diyarbakır Kültür ve Sanat Festivali kapsamındaki bir konserde Kürtçe şarkı söyleyen üç sanatçıya 10 ay hapis cezası bu mahkemeden çıktı.
Ve en unutulmayan örnek: Diyarbakır'daki "Bahar Kültür Merkezi" üyesi 13 kişiye "5 yıl boyunca sanat yapmama" cezası bu mahkemenin kararı olarak hukuk tarihine geçti.
"PKK'nın şehir yapılanması" diye nitelenen KCK'yı (Kürdistan Topluluklar Birliği/ Türkiye Meclisi) hedef alan operasyon 2009 ilkbaharında başladı ve dalga dalga bugünlere kadar devam etti.
Bugün başlayacak ana davada yargılanacakların büyük bölümü 2009'un son günlerinde gözaltına alındı. (Not: Kabul edelim ki, elleri kelepçeli zanlıların tek sıra halinde adliye önünde kuyruğa sokulmalarının fotoğrafı, epey insanın vicdanını kanattı.)
Diyeceğimiz o ki, sanıkların önemli bir bölümü neredeyse 10 aydır tutuklu.
İddianamede, KCK sanıklarının Kandil'e gidip PKK'dan talimat aldıkları, sonra bu talimatları Güneydoğu'daki ilgili adreslere (Belediyeler, BDP örgütleri gibi) ilettikleri, BDP'li belediye başkanlarını örgüt adına yargılayıp ceza verdikleri uzun uzun anlatılıyor.
Ama bir noktanın altını çizmek gerekiyor: KCK sanıkları silahlı eylemle suçlanmıyor. Bir başka deyişle, çalışmaları ancak "İllegal siyaset" kapsamında değerlendirilebilir.
Ortada silah ve eylem olmadığına göre, sanıkların suçlu bulunsalar bile, kalkıp müebbet veya 20-25 yıl gibi ağır hapis cezasına çarptırılmaları pek olası değil.
O nedenle Diyarbakır 4'üncü Ağır Ceza Mahkemesi'nde adaletin hızlı işlemesi ve adil karar vermesi, Türkiye'deki yargı sistemi açısından çok ama çok önem taşıyor.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün uyarısı hiçbir zaman unutulmamalı: "Yargılama sürecindeki gecikmelerin, sebebi ne olursa olsun, tutukluluğu fiili bir mahkûmiyet durumuna dönüştürmemesi gerekir..."