Tarihin cilvesi: Dünyanın en çevreci logosuna sahip olan "British Petroleum" un (BP) tarihin en vahim çevre faciasına yol açtığı (Denize 3 ayda 780 milyon litre petrol karıştı. 3.900 olimpik yüzme havuzunu ya da her biri 30 bin litre benzin taşıyan 26 bin tanker kamyonu doldurmaya yeter!) Meksika Körfezi'ndeki kuyuyu nihayet kapatabildiği açıklaması, Hakkâri bölgesindeki Nasturi isyanının 86'ncı yıldönümüne denk geldi.
"Nasturi ayaklanması ile BP'nin ne ilgisi var" diye düşünenler olabilir. Tarih bilmiyorlarsa, bu soruları anlayışla da karşılanabilir. Ama Meksika Körfezi'ndeki felaketle, 86 yıl önce Türkiye'de yaşanan felaket arasında öylesine sıkı bir bağ var ki...:
British Petroleum, 1909'da kuruldu. Başka bir adla: "Anglo-Persian Oil Company" (APOC). 20'nci yüzyılın başında, hayatının son yıllarını kafasını dinleyerek geçirmek için Avustralya'ya göç etmiş zengin bir İngiliz olan William Knox d'Arcy, karıştırdığı dergilerin birinde, "Pers" topraklarında petrol tespit edildiğini okudu. Emekliliğine son verip Tahran'a koştu, haberde sözü geçen bölgelerde petrol arama ve işletme imtiyazını satın aldı. Epeyce rüşvet dağıtarak. Birkaç yıl süren sondajdan sonra 26 Mayıs 1908'de rüyalar gerçek oldu: Bir kuyudan, sadece 15 metreden petrol fışkırdı. Bu, Ortadoğu'da ilk "Kara altın" keşfiydi. Ve de BP'ye dönüşecek APOC'un doğum müjdesi.
İkinci rüyanın gerçekleşmesi için de aslında pek fazla beklenmeyecekti ama araya Birinci Dünya Savaşı girmese...
İran'dan iki yıl sonra, 1911'de Irak'ta, daha doğrusu Musul-Kerkük'te varlığı kanıtlanan petrol yataklarının değerlendirilmesi amacıyla Osmanlı- İngiliz-Alman ortaklığıyla "Turkish Petroleum Company" (TP) kuruldu. Türk, İngiliz, Alman ortaklığıyla. (Not: İşi kotaran Halost Gülbenkyan'a yüzde 5 hisse verilmişti.)
Birinci Dünya Savaşı, petrolün ordular için önemini ortaya çıkardı. Bir başka deyişle, "Stratejik" bir maddeye dönüştürdü. Savaşın mağlubu Almanya'nın TP'deki payı Fransa'ya devredildi.
Mondros, Sevr derken, Irak elimizden uçtu gitti. Ardından da "Turkish Petroleum kaşla göz arasında "Irak Petroleum Company" oluverdi. "Royal Dutch Shell", "British Petroleum", "Mobil", "Esso" ve "Total" in babası "Compagnie Françaises des Petroles" ortaklığıyla. Tabii, Gülbenkyan'ın yüzde 5'i korunarak.
Ama Musul sorunu masada duruyordu. Türkiye, "Misak-ı Milli" sınırları içinde yer alan o bölgeden vazgeçmiyordu.
Türkiye ile İngiltere arasındaki çekişme krize dönüşürken, birden Hakkâri bölgesinde Nasturi isyanı patlak verdi. Ankara asilerin üzerine askeri birlikler gönderdi. İngiliz uçakları Türk ordusuna ateş açtı.
Nasturi isyanı bastırıldı ama ardından Şeyh Sait, Sason, Ağrı ayaklanmaları çıktı... Türkiye dayanamadı; 5 Haziran 1926'da İngiltere ile imzaladığı anlaşmayla petrol gelirinden 25 yıl boyunca yüzde 10 pay karşılığı Musul-Kerkük'teki haklarından vazgeçti.
İngiliz hükümetinin dayatmasının altında BP'nin ana ortak olduğu "Turkish Petroleum"un "Musul'u asla Türkler'e bırakmayın" uyarısı vardı.
"Turkish Petroleum"un Irak'taki saltanatı 1970'lerde Saddam Hüseyin'in petrol şirketlerini millileştirmesiyle sona erdi. Tuhaftır; ondan sonra Irak yeniden karıştı. Kuzeyde Kürtler, güneyde Şiiler... Düzeni sağlamak için Saddam otoriter bir rejim, haydi adını koyalım, diktatörlük kurdu. Sonu malum: Kuveyt'i işgal için Bağdat'ı el altından kışkırtma, ardından Birinci Körfez Savaşı, kitle imha silahları iddiası, İkinci Körfez Savaşı, işgal...
Şimdi tablo şöyle: ABD mahvettiği Irak'ı terk etmeye hazırlanıyor. Önümüzdeki ay 50 bine inecek asker sayısı. 2011'de de birkaç yüze. Ülkede şiddet kol geziyor. Etnik gruplar ve mezhepler arasındaki çıkar çekişmeleri nedeniyle neredeyse 6 aydır hükümet de yok.
Ama BP dönüyor. "Turkish Petroleum"un diğer eski ortakları da.
Ve "Irak zaten yapay bir devletti" görüşünün yeniden ağır basmaya başladığı Batı başkentlerinde Amerikalı eski diplomat Peter Galbraith'in planı raflardan indiriliyor: Irak üçe bölünmeli. Kuzeyde Kürt devleti, ortada Sünniler, güneyde Şiiler...
Irak'ı çok zor bir yıl bekliyor. Sadece Irak'ı değil, tüm Ortadoğu'yu...