On günlük aradan sonraki ilk yazımda dün, tatilimi geçirdiğim Ege kasabasındaki şirin sitede bir gencin kendini havuza bırakırken "İşte mutluluk bu.
Ben burada hayatımın sonuna kadar yaşamaya razıyım", diye haykırdığını aktarmıştım.
Ve ona cevabımı: "Delikanlı, mutluluk kavramının, 'Eudaimonia'nın doğduğu coğrafyada olduğunu unutuyorsun galiba?"
Yutkunarak "O da ne demek" deyince, "Anlaşıldı, seninle çağlar ötesine bir felsefi yolculuk yapmak şart oldu" diye devam etmiştim.
Buyurun geçmişe yolculuğa...
"Eudaimonia", yani "Mutluluk" kadar farklı tanımlara konu olan kavram zor bulunur. Kimine göre o bir algıdır, ruh halidir veya dinginliktir, psikolojidir. Kimine göre alternatif aramamak, halinden-hayatından memnun olmaktır ki bu biraz dervişlerin "Bir hırka bir lokma" ile özetleyebileceğimiz yaşam tarzlarına uygun düşer. Daha tumturaklı tanım arayışındalar ise "Yaşamın amaç ve değerine erişme duygusu" gibi gülleden farksız cümlelerle anlatmaya çalışırlar.
Aslında "Yaşamın amacı, anlamı ve değeri insan ruhunda gizlidir" diye açabileceğimiz "Eudaimonia" kavramına en çok kafa yoran Yunan filozoflarının başında Aristo gelir. Ona göre, mutluluk, insan yaşamının biricik amacıdır. Hayatımız boyunca yaptığımız tüm eylemler, harcadığımız tüm çabalar bu amaca ulaşmak içindir. Bir başka deyişle, mutluluk ideali, "Motivasyonumuzun motoru"dur.
O nedenle de bu ilke, bu amaç, ne akıla ters düşer, ne sağduyuya, ne de gerçek, adalet, ahlak gibi diğer değerlere. Aristo bir de "Entelektüel mutluluk" kavramından söz eder ve saydığımız değerleri onunla ilişkilendirir: "Mutluluk, ruhun gerçeği seyrinden doğan keyiftir."
Epikürcüler, "Mutluluk" kavramına "Hedonizm" i, yani "Haz alma"yı, deyim yerindeyse sayaç yaparlar. Bu da kaçınılmaz olarak mutluluğu bedenin zevk algılaması olarak kabul etmeye götürür. Yani "Bir elim yağda bir elim balda"ya veya "Gak deyince et, guk deyince su"ya. Ama haklarını yemeyelim; onlar da "Ruh dinginliği"ni pek unutmazlar. Ve ruhun bunalımlardan, "Gel-git"lerden kurtulmasının, esenliğe, sevgiye kavuşmasının da sadece felsefeye yönelmekle mümkün olabileceğini savunurlar.
Geldik, antik Yunan felsefesinin en önemli, en vazgeçilmez referans kaynağı Platon'a.
O da özellikle "Gorgias"ta anlatır "Mutluluk" tan ne anladığını ve der ki: "Tüm arzularına yol ver. Bedeli ne olursa olsun arzularını (Ya da hayallerini) gerçekleştirmeye çalış." Hımm, alabildiğine bencil bir "Mutluluk" anlayışı.
Evrendeki tüm maddelerin "Atom"dan oluştuğunu ilk sezen Demokritos ise "Mutluluk" üstüne kelam ederken "Çok sevinç, az acı" diye kestirip atar. Bunun büyük ölçüde "Ataraksia"ya, yani "Ruhun dinginliği"ne bağlı olduğunu vurgular. Ve açar: "Beden zevkte, ruh azapta ise mutlu olunamaz."
Delikanlının havuzun içinde benim "Mutluluk" üstüne felsefi çeşitlememi dinlerken, sıkılmaya başladığını fark ettim. Öğle sıcağında şöyle bir dip dalıp serinlemek için sabırsızlanıyordu. "Daha çok var mı" diyen acıklı bir ifadeyle yüzüme baktı. "Bitmedi" deyince, birkaç kulaçla uzaklaşmaya başladı. İki kulaç arasında bağırdı:
"Peki sizce mutluluk ne?"
Tane tane yanıtladım:
"Burada olmak..."
"İyi ya işte" diye haykırdı, "Burası benim de mutluluk simgem oldu. Demek ki nihai tahlilde buluşuyoruz."
Güldüm: "O kadar kolay değil. Benim bu tahlilimin ya da mutluluk özetimin ardında 40 yılın çilesi, acısı, teri, azabı, sabrı var. Hak edilmiş bir dinginlik benimki. Sen ise bu genç yaşında hazıra konmak, başkalarının sunduğu mutluluk seçeneğine hiç çabasız ortak olmak istiyorsun. Bill Gates bile çocuklarına bu kadar cömert davranmadı."
Bir bölüm daha var. O da yarın...