KKTC'de "Kemer sıkma paketi" ile ilgili tartışmaları iki yazıda işledik. Ciddi bir gelişme oluncaya, örneğin Ankara ek yardım için keseye davranıncaya kadar bu konuyu bir yana bırakmaya niyetliydik. Ancak adadan email yağmurunun ardı arkası kesilmeyince, niyetimizi değiştirdik.
Bize gönderilen e-mail'lerden örneklerle Kuzey Kıbrıs tablosunu üç yazıda aktaracağız. İlkinde adalıların Türkiye kökenlilere bakışını yansıtacağız, ikincisinde Türkiye kökenlilerin sesine kulak vereceğiz, üçüncüsünde ise KKTC yönetiminin resmi verilerine dayanarak kemer sıkmanın kaçınılmazlığını göstermeye çalışacağız.
Kıbrıslı meslektaşımız Reşat Akar'ın bir yazısından öğrendik: KKTC eski Başbakanı Ferdi Sabit Soyer karşılanması imkânsız taleplerde bulunan sendikacılara veya muhalefet partilerine şu cevabı veriyormuş: "Ben de Jennifer Lopez'le dans etmek istiyorum ama olmuyor..."
Lopez'in KKTC ziyaretini -Rumlar'ın baskılarıyla- iptal etmesiyle hayatının rüyasını gerçekleştirme fırsatını kaçıran Soyer, önceki gün ana muhalefet partisi lideri olarak parlamentoda yaptığı konuşmada şu uyarıda bulundu: "KKTC ve TC yurttaşlarının arasının açılmamasına herkes azami özeni göstermeli."
Yerden göğe haklı. Çünkü -gerçeği niye gizleyelim- zaten ilişkileri pek sıcak olmayan toplumun bu iki kesimi arasında artık soğuk mu soğuk fırtınalar esiyor. Daha doğrusu Kıbrıs kökenliler, Türkiye kökenlileri hem dışlamaya, hem de öfkesini, hatta nefretini açıkça seslendirmeye başladı. (Not: Yine gerçeği niye gizleyelim; sadece Türkiye kökenlilere değil, Türkiye'ye de öfkeleniyorlar.)
Buyurun e-mail'lerden seçmeler:
"Adamız şu an ikileme girmiş durumda: Kıbrıslı-Türkiyeli ayrımı var. Burası çok güvenle yaşayabileceğiniz ve çocuklarınızı güven içinde yetiştirebileceğiniz bir ada. Bu yavaş yavaş yok olmaya başladı maalesef. Sebebi? Türkiye'den gelenlerin yaşam tarzlarını ülkemize yansıtmaları. Cezaevimiz Türkiye'ye çalışıyor. Kıbrıs'ın özü bozuluyor."
"Biz KKTC halkı olarak üretmeyi çok seven bir halktık. Özal hükümetine ve KKTC'yi kurup ambargoları yiyene kadar. Tüketildik. Türkiye'den yılda 300 milyon dolar alıyoruz ve 1 milyar dolarlık ithalat yapıyoruz, yani 3 katı geri ödüyoruz."
"Kıbrıs'ın kuzeyinde gerçekte kontrolün kimin elinde olduğu, yıllardır Kıbrıslı yatırımcının Türkiye'ye neden ürünlerini satamadığı sorgulanmıyor. Oysa sorgulanmalı. Çünkü '1974 düzeni' bitti. Yeni dönemin Kıbrıs'ı - ki tek kurtuluş çaresi 'Barış'tır kanımca- mutlaka yeniden yazılmalı."
"KKTC ya bağımsızdır ya değildir. Bağımsızdır diyorsanız, içişlerine karışılmaz. Bağımsız bir ülkeye karışılıyorsa, nüfusu sürekli artırılıyorsa, o zaman gerekli bedel ödenecek. Batıyorsa pılı pırtıyı toplayıp düşün yakasından. Siz de rahat, biz de."
"1974 sonrası adanın kuzeyinde oluşturulan çarpık yapı, TC'nin onayı ve uyguladığı politikalar sonrasında şekillendi. Bu çarpık yapıda TC'nin birçok hükümeti bizlere 'Siz çalışmasanız da biz para yollarız' dedi. Böylelikle Kıbrıs halkı üretimden koparılarak 'Memurizm' denilen bir yapıya kavuşturuldu. Ayrıca Osmanlı'nın 500 yıl önce adada gerçekleştirdiği bilimsel ve son derece başarılı iskân politikası, 1974'ten sonra ne yazık ki uygulanamadı. Özellikle adaya kimlikle girişlerin başlatılmasıyla birlikte, 1990'lardan bu yana ülkede ciddi sosyal kaoslar yaşanıyor. Gün geçmiyor ki, Kıbrıs Türkleri'nin hiç de alışık olmadığı hırsızlık, tecavüz, cinayet olayları yaşanmasın. Türkiye'den adaya taşınan kumarhaneler ve fuhuş sektörü tüm bunlara tuz-biber ekiyor."
Bir çığlıkla noktalayalım: "Suçumuz direnmek ve buraların Yunanistan'a gitmesini önlemek. Bizi kurtardınız diye her gün diyet mi ödeyeceğiz? Zaten kendi yurdumuzda azınlık durumundayız. Alın diyetinizi (Canımızı), bitsin bu iş. Yeter artık!"