Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ERDAL ŞAFAK

Cumhuriyet Demokrasi

90 yıl önce 24 Nisan 1920'de Atatürk, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde yaptığı uzun konuşmayı şöyle noktalamıştı:
"Anayasal durum ve hukukumuzun neden olduğu gereklilik ve zorunluluk dolayısıyla ve milli egemenliğin her şeyden önce sağlanması amacıyla Büyük Meclisimiz olağanüstü yetkiyle toplanmıştır. Seçimlerin tam bir ivedilikle ve sıcak bir ilgiyle yapılması, hukuki durumumuzun bütün milletçe de aynı görüş içinde anlaşıldığını ve kavrandığını göstermektedir. Ayrıca, Büyük Meclisimizin kuruluş şekli ve esasları, milli iradeye içtenlikle ve büyük bir güçle dayandığını göstermektedir."
Atatürk, Cumhuriyet'in ilanından 2.5 ay kadar önce, 13 Ağustos 1923'te Meclis'i açış konuşmasında ise şöyle diyordu:
"Efendiler, bugün haklı olarak övünebileceğimiz bütün başarıların sırrı, yeni Türkiye devletinin yapısından gelmektedir. Bunu bir kelimeyle belirtmek gerekirse, diyebiliriz ki, yeni Türkiye devleti, bir halk devletidir, halkın devletidir. Geçmiş dönemde ise bir kişinin devletiydi, kişilerin devletiydi."
Atatürk'ün Cumhuriyet'in ilanından sonraki ilk yasama yılını (1 Kasım 1924) açış konuşmasından da bir bölüm aktaralım:
"Halk yönetiminin engellerden arındırılması için yüce Meclis'in kabul ettiği kanunlar, şimdiye kadar tam anlamıyla büyük bir başarıyla uygulanmıştır. Yüzyıllardan beri sürekli olarak gelişme yolunda ilerlemekte bulunan uygar uluslar düzeyine çıkmaktan Türkiye'yi alıkoymuş olan engellerin ortadan kalktığını Türk milleti büyük bir rahatlıkla anladı. Hepimizin, halkın en küçük topluluklarında bile gözlediğimiz ve ilişkilerimizle ortaya çıkan bu gerçek, Cumhuriyet yolunda kazanılan bilgilerin, küçük veya büyük herhangi bir engele karşı, ulusumuz tarafından, kesinlikle korunacağının en inandırıcı kanıtıdır."
Atatürk'ün Türkiye'yi nasıl adım adım Cumhuriyet rejimine götürdüğünü anlatabilmek için Meclis açış konuşmalarından bu alıntıları yaptık.
1920'de halk iradesine dayalı Meclis... 1923'te halk devleti... 1924'te Cumhuriyet...
Peki, "Cumhuriyet" ile "Demokrasi" kavramları aynı anlamları mı içeriyor? Hem evet, hem hayır.
Değerli hukukçularımızdan eski Yargıtay Başkanı Prof. Dr. Sami Selçuk, "Cumhuriyet, Çağcıl Demokrasi ve Türkiye'nin Dönüşümü" adlı son araştırmasında, kara Avrupa'sında, özellikle de Fransa'da "Cumhuriyet" ile "Demokrasi"nin özdeşleştirildiğini örneklerle anlatıyor:
"Günümüzde anayasa hukukçusu Didier Maus, cumhuriyeti; genel oy, temsil, erkler ayrılığı gibi ilkelere dayandırıyor. Günümüzün en seçkin anayasa hukukçularından Maurice Duverger, cumhuriyet kavramının içine seçime ve halk egemenliğine yaslanan bütün yönetim biçimlerini ve hatta rejimleri sokuyor." Selçuk, bu yaklaşıma katılmanın "İmkânsız" olduğunu ifade ediyor, demokrasiyi "Birey odaklı haklar ve özgürlükler rejimi" olarak tanımlıyor. Ve ekliyor: "Türkiye, Fransa gibi, cumhuriyet ve demokrasi kavramlarının arasındaki ayrımları gözetmediğinden, cumhuriyetin içini bireysel hak ve özgürlüklerle dolduramadığı için demokratik dönüşümünü başaramadı."
Selçuk'un araştırmasında özellikle bir bölüm çok ilgimizi çekti: Atatürk'ün demokrasi özlemi. Şöyle anlatıyor:
"Atatürk'ün demokrasi anlayışı bugünün çok ötesindedir. 'Çocuk' diyordu, Genel Yazmanına (Not: Hasan Rıza Soyak), 'Biz öyle bir idare, öyle bir rejim istiyoruz ki, bu memlekette bir gün padişahlığa taraftar olanlar dahi bir fırka (parti) kurabilsinler..."
Atatürk'ün "Tam demokrasi" özleminin gerçekleşmesini bizim kuşak görebilecek mi acaba?

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA