İyi bir gelişme: DTP milletvekillerine "Meclis'e dönün" çağrıları başladı. Örneğin Diyarbakır'da Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Galip Ensarioğlu'nun başı çektiği sivil toplum örgütlerinin yöneticileri DTP'lileri ziyaret edip "Gelin, Meclis'ten çekilmeyin, kandili söndürmeyin" dediler.
Aynı şekilde, Şırnak Esnaf ve Sanatkârlar Odası Başkanı Ali Ayan, DTP'lilerin özeleştiri yapmalarını, daha sonra kurulacak yeni partiyle Meclis'te yerlerini almalarını istedi.
İstanbul Bağımsız Milletvekili Ufuk Uras ve 21 aydın da yayınladıkları bildiride DTP'lilere "Kürt sorununun çözüm adresinin Meclis" olduğunu hatırlattı.
İyi bir gelişme daha: DTP'nin Genel Başkanı Ahmet Türk, sağduyulu çizgisini biraz daha uzatarak, "Tabanın ve tavanın çağrısını göz ardı etmeyecekleri" sözü verdi.
Bu gelişmeleri "İyi" olarak değerlendiriyoruz; çünkü Kürt sorunu ancak Ankara'da ve sadece Meclis'te çözülebilir.
Ankara'nın yerini Diyarbakır'ın, Meclis'in de yerini sokağın alması, sorunu daha da ağırlaştırmak ve Türkiye'yi sonu belirsiz maceralara sürüklemek anlamına gelir.
Kürt siyasetçilerinin Meclis dışında kaldıkları 17 yıl boyunca yaşananlar, Türk'üyle Kürt'üyle hepimizi hem yeni tehlikelere karşı kenetlenmeye, hem de tarih önünde ortak sorumluluğumuzu omuzlamaya zorluyor.
Filmi başa sarmak
Elbette bu çağrıların yanıt bulabilmesi için DTP'lilere "Onurlu bir dönüş kapısı" aralamak da gerekiyor.
Öncelikle DTP'li milletvekillerinin istifaları Meclis tarafından kabul edilmemeli.
Daha sonra -ama vakit yitirmeden- Meclis'te bulunan tüm partilerin desteğiyle Anayasa'da ve Siyasi Partiler Kanunu'nda çok gecikilmiş olan değişiklikler yapılmalı. Venedik Kriterleri'nin ışığında parti kapatma iyice zorlaştırılmalı, hatta partilerin yerine kişilerin cezalandırılması ilkesi yasalaştırılmalı. Ayrıca seçim barajı da Avrupa ortalamasına indirilmeli.
Yoksa bugünkü konjonktür sürerse veya sürdürülürse, Kürt sorunu da, açılım da, demokratikleşme de bir çıkmaz sokağa girecek.
Daha açıkçası, Kürt sorunu İmralı'nın ve Kandil'in rehinesi olarak kalacak. Bu da çözümsüzlük demek olacak.
Zira İmralı sakini için Kürt sorununun kendi hayatını, sağlığını ve geleceğini güvence altına almaktan öte bir önemi yok.
Kandil'dekiler ise, Kürt sorununun sürmesi, "Dağdaki kariyerlerinin devamı" demek olduğu için, çözümü tehdit olarak görüyorlar, çözümsüzlüğü çözüm diye dayatıyorlar.
Bunu anlamak için Murat Karayılan'ın kapatma kararından sonra etekleri zil çalarak yaptığı açıklamalara göz atmak bile yeterli. Gençleri dağa çıkmaya, halkı da sokağa inmeye çağırıyor sürekli.
Bu tuzak ancak filmin başa sarılmasıyla bozulabilir: Kürt siyasetçilerin Meclis'e dönmeleri, iktidarın sorunun çözümü yolunda somut adımlar atması, bunun için de öncelikle Meclis'te tüm partilerin yer alacağı bir diyalog komisyonunun oluşturulması. İmralı'nın ve Kandil'in oyunu ancak bu şekilde bozulabilir. Toplumsal gerilim kara bulutları da ancak öyle dağıtılabilir.
Bir çağrı da biz yapalım: "Gelin, gecikmeyin..."
Ve unutmayın: Her dönüş bir taze başlangıçtır.