AB'ye üyelik müzakerelerinde Türkiye'ye son zamanlarda hiç bu kadar güçlü destek gelmemişti.
İngiltere Başbakanı Gordon Brown'ın başbakanlık ofisinde bize yaptığı açıklamaları kastediyoruz.
Bu güçlü ve yüreklendirici desteğin Türk kamuoyuna SABAH aracılığıyla iletilmesi de, bizim için elbette ek bir mutluluk konusu oldu.
Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy ve Almanya Başbakanı Angela Merkel'in "Ahde vefa ilkesiyle zerrece bağdaşmasa da, net ve keskin tavırlarını bir yana bırakıyoruz. Çünkü hiç değilse dürüst davranıyorlar. Ama kamuoyu önünde Türkiye yanlısı görünüp de kapalı kapılar ardında tam tersi bir çizgi izleyenleri duydukça ve gördükçe, Brown'ın özü-sözü bir mertliği, gerçekten takdiri hak ediyor.
Üstelik bu mesajların Aralık'taki AB zirvesi öncesinde verilmesi önemini daha da artırıyor. Çünkü o zirve, Türkiye-AB ilişkilerinde kritik bir kavşak olacak.
Neden? Hatırlayacaksınız; Türkiye, Ankara Anlaşması'nın Ek Protokolü'nü Rum kesimine uygulamadığı, yani Rum gemileri ve uçaklarına limanlarını ve havaalanlarını açmadığı için 2006 Aralık zirvesinde 8 müzakere başlığının üç yıllığına askıya alınması, ayrıca açılan başlıkların hiçbirinin de kapatılmaması kararı alınmıştı. İşte o kararın süresi önümüzdeki ay yapılacak zirvede dolacak. Ve AB bir tercihle karşı karşıya kalacak, yeni bir karar almak ya da yeni politikalar geliştirmek ihtiyacını hissedecek.
Aralık'ta "Bir şey" olur mu?
Brüksel'deki bazı çevreler, o zirvede Rumlar'a karşı "Teşvik edici" bir adım atılıncaya kadar Türkiye'yle müzakerelere ara verilmesini isteyecek AB üyesi sayısının hiç de az olmadığını fısıldıyorlar.
Gerçi biz Brown'ın ifadesiyle "AB için büyük bir stratejik önem taşıyan" Türkiye'nin katılım sürecini durdurmayı kimsenin göze alamayacağına inanıyoruz ama İngiltere Başbakanı işi şansa bırakmaya niyetli değil: Rum lider Dimitris Hristofyas'la ayrıntılı olarak görüşmesi, KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat'ı da Londra'ya davet etmesi, tarafları adadaki barış ve birleşme müzakerelerini hızlandırmaya ve olumlu sonuçlandırmaya teşvik anlamına geliyor. Bu, Talat-Hristofyas buluşmalarına İngiltere'nin ağırlığını koymaya hazırlanması diye de yorumlanabilir.
Brown'ın böyle bir girişimi, Aralık zirvesinde Türkiye'yle ilgili kararın 2010'a bırakılmasının yolunu açabilir. Hatta "Açacak" diye kesin bir fiil bile kullanabiliriz.
Tabii zirveye kadar olan üç haftalık süreçte, Türkiye de Kıbrıs'ta bir "Açılım"ın ilk mesajını verirse, Brown ile AB'deki diğer Türkiye dostlarının eli daha da güçlenebilir. Dışişleri Bakanı Prof. Ahmet Davutoğlu'nun geçen hafta sonunda AK Parti'nin Kızılcahamam kampında bunun ilk sinyallerini göndermesi rastlantı değil.
Biz Londra'dan Türkiye'nin AB sürecinin Aralık zirvesinde bir yol kazasına uğramayacağı izlenimiyle döndük. Yanılmayacağımızdan da eminiz.