Paris Barosu günlerdir üyelerine çağrı yapıyor: "Avrupa hukuku açısından Fransız polisinin tüm gözaltıları yasadışı. Hemen harekete geçin..."
Bu çağrının anlamını açıklayabilmek için Türkiye'deki ve Fransa'daki gözaltı süreçlerini hatırlatmamız gerekiyor.
Türkiye'de 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'na göre, gözaltılarda şöyle bir yol izleniyor:
Öncelikle her türlü imkân seferber edilerek yakalanan kişinin yakınlarına haber veriliyor.
Hemen ardından sağlık kontrolünden geçiriliyor ve rapor düzenleniyor.
Daha sonra üst araması yapılıyor ve kemer, kravat, ip, kesici ve delici alet gibi kendisine zarar verebilecek nesneler alınıyor. Cüzdanı ve eşyaları emanete teslim ediliyor.
Şüpheli veya sanık, ifade, soruşturma ve kovuşturmanın her aşamasında avukat desteğinden yararlanıyor. Hukuki yardım hakkı hiçbir koşulda kısıtlanamıyor, engellenemiyor. Ayrıca susma hakkı da tanınıyor.
Gözaltı süresi, yakalama anından itibaren 24 saati geçemiyor.
Avukata yapılanlar
Gelelim Fransa'ya...
Bir şüpheli veya sanık gözaltına alındığında hemen hukuki destek hakkı tanınmıyor. İşlemlerin tamamlanıp nezarete konulmasından sonra avukata haber veriliyor. O da müvekkiliyle sadece yarım saat görüşebiliyor. Kötü muamele görüp görmediğini belirlemek için. Avukata, şüpheli veya sanığın dosyasıyla ilgili hiçbir bilgi de verilmiyor.
Dahası, gözaltına alınanın iyi muamele görmesi de garanti değil. Buyurun bir örnek: İki ay önce Meaux kentinde Caroline Wassermann adlı kadın avukat gözaltına alındı. Bir uyuşturucu kaçakçısının vekiliydi. Polis onun aslında kaçakçının suç ortağı olduğundan kuşkulanıyordu. Neyse...
Kadını küçücük bir hücreye koydular. Su vermeyi reddettiler. Fotoğrafını çektiler, parmak izini aldılar. Üst araması gerekçesiyle çırılçıplak soydular. Kemerine, sutyenine el koydular. Bitmedi; makatına parmak soktular...
Bir raporu hak etti
Fransa bu utanç verici olayla çalkalanırken, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nden (AİHM) bir karar gelmez mi? Şöyle deniyor: Fransa'daki gözaltı işlemleri Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi hükümleriyle uyumlu değil. Çünkü gözaltına alınan kişiye hemen hukuki destek sağlanmıyor. Bu da şüphelinin veya sanığın gerek sorgusuna hazırlanırken, gerekse savunmasını yaparken avukat yardımından yararlanamaması sonucunu doğuruyor...
21 bin avukatın üye olduğu Paris Barosu işte bu karar üstüne ayaklandı ve Fransa'daki tüm gözaltıları yasadışı ilan etti.
Bir tarafta yasalarını ve hukuk sistemini hem Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'yle, hem de AB kriterleriyle uyumlu hale getirmek için neredeyse 10 yıldır reform paketleri çıkaran Türkiye. Yani AB'ye aday bir ülke.
Öbür tarafta "İnsan haklarının beşiği" olmakla övünen, AB'nin kurucularından ve AB kriterlerinin belirleyicilerinden olan ama gözaltına alınanlara en insanlık dışı muameleleri reva gören Fransa.
O Fransa ki, üstüne üstlük, Türkiye'yi AB'ye layık görmüyor!
AB Komisyonu her yıl aday ülkelerle ilgili ilerleme raporları yayınlıyor. AB'ye, yani Kopenhag Kriterleri ile AB içtihadına uyumda hangi noktaya geldiklerini belirlemek, daha da önemlisi eksiklerini, gediklerini sıralamak için.
Ama üye ülkeler için bu tür raporlar söz konusu değil.
Biz hükümette bir yetkili olsak, AB Genel Sekreterliği bünyesinde, AB üyelerini izleyecek bir birim kurdururduk. Ve her üye için yıllık "İlerleme Raporu" hazırlatırdık.
İbret olması için... Türkiye'ye ahkâm kesenlere, ders vermeye kalkanlara evlerinin içini göstermek için... Ve de AB'nin gerçekten "İnsan hakları diyarı" olabilmesine katkı için...