Üç yıl önce sevgili Kemal Derviş'in aracılığıyla, hayran olduğu ve çok sık geldiği İstanbul'da tanışma imkânı bulduğumuz IMF Başkanı Dominique Strauss-Kahn dün kendisine pabuç fırlatılmasını "Sevimli bir protesto" diye geçiştirdi.
Keşke IMF de sevimli olabilseydi...
Yine Dominique Strauss-Kahn, "Demokrasinin olmazsa olmaz haklarından birini kullandığı" gerekçesiyle kendisine pabuç fırlatan gençten şikâyetçi olmadı.
Keşke IMF de başındaki kişi kadar demokrat olabilseydi...
Bakın, halen IMF'de kotaların, dolayısıyla oy ve söz hakkının yüzde 61'ini sadece 14 sanayileşmiş ülke denetliyor. Dünyanın geri kalan 172 ülkesi sadece yüzde 39 kotayla yetinmek zorunda kalıyor.
14 sanayileşmiş ülke 2006'da yüzde 3'lük bir özveriye istemeye istemeye razı oldu, böylece aralarında Türkiye'nin de bulunduğu birkaç ülkenin kotası birazcık artırıldı. Örneğin, Türkiye'nin kotası yüzde 0.45'ten 0.55'e, sonra da 0.60'a yükseldi.
IMF'de karar süreci
Şimdi, çoğunluğunu Avrupalılar'ın oluşturduğu egemen güçler, kotalarının yüzde 5'inden daha vazgeçmeyi uzun çabalardan sonra kabul ettiler. Bu sayede yine aralarında Türkiye'nin de bulunduğu bazı yükselen ekonomilerin kotaları, dolayısıyla da oy hakları birazcık daha artacak. Örneğin Türkiye'nin kotası yüzde 1.2-1.5 arasında bir yerlerde olacak.
Ama IMF'de Çin, Türkiye, Güney Kore, Meksika, Hindistan, Brezilya, Güney Afrika gibi yeni ekonomik güçlerin kotalarının artmasıyla, "Dünya ekonomisinin jandarması" diye tanımlanan kurumun daha demokratik, daha çoğulcu, daha dengeli duruma geleceğini sanmayın. Daha önemlisi, yapılan ve yapılacak olan o tür yorumlara sakın inanmayın.
Çünkü IMF'de bir kararın geçerli olabilmesi için başkanlar kurulunda oyların en az yüzde 85'iyle kabul edilmesi gerekiyor.
ABD halen kotaların yüzde 16.8'ine sahip ve yeniden dağıtılacak yüzde 5'lik kotadan o da yararlanacak. Dolayısıyla kotası yüzde 17'nin üstüne çıkacak.
Anlamı? Bugünkü kota ve oy dağılımında bile, ABD'nin "Evet" demediği bir kararın IMF'den geçmesi şansı yok. Çünkü yüzde 16.8'lik kotası ve oy ağırlığı, ona tek başına "Veto" hakkı ve gücü veriyor.
Bir başka deyişle veya açıkçası, IMF'de ABD'nin borusu ötüyor.
Sadece IMF'de mi? Dünya Bankası'nda da demokrasi yok, Dünya Ticaret Örgütü'nde de, Dünya Sağlık Örgütü'nde de, dünya bilmemne örgütünde de...
BM'deki köhne düzen
Hele "Dünya güvenliğinin jandarması" olan BM Güvenlik Konseyi'nde hiç yok. Statüsü İkinci Dünya Savaşı galiplerinin dayatmalarına göre hazırlanan ve artık çağımızın gerçeklerinden iyice kopmuş olan Güvenlik Konseyi, veto yetkisine sahip 5 ülkenin keyfine göre yönetiliyor, ancak onların geçit verdiği kararlar alınabiliyor.
Kendilerine dünyanın demokratikleşmesi misyonu yükleyen güçler, küresel örgütlerdeki imtiyazlarından vazgeçmedikçe, "Demokrasi gezegeni"ni gerçekleştirmek nasıl mümkün olabilir?
Bu düzen böyle devam ettikçe, IMF'nin, Dünya Bankası'nın, Dünya Ticaret Örgütü'nün, Davos Zirvesi'nin toplantıları, nerede yapılırsa yapılsın, demokratik eylemlerin hedefi olmaktan kurtulamaz.
Üstelik her eylem "Sevimli" sınırlar içinde de kalmayabilir. Polisin orantısız güç kullanımı trajedilere de yol açabilir. G-8'in Roma'daki bir zirvesinde olduğu gibi...