"Açılım" tartışmalarında siyasiler, özellikle de AK Parti ile MHP arasında gelinen nokta bizi çok ama çok kaygılandırıyor. İki nedenden ötürü:
1- Kürt sorununun çözümü için mutlak zorunlu olan "Ulusal mutabakat"ı neredeyse imkansızlaştırıyor.
2- Tepedeki gerilim tabana, Anadolu'ya misliyle yansıyor. Bu da "Ulusal birlik" üstüne koyu gölgeler düşürüyor. Haydi daha açık yazalım; ulusal birlik ve beraberlikte derin çatlaklara yol açması tehlikesi yaratıyor.
Muhalefet olarak açılıma karşı olabilirsiniz ama eleştirilerinizi, tepkilerinizi, uyarılarınızı hakaret etmeden de dile getirebilirsiniz. CHP lideri Baykal dün bunun güzel bir örneğini sergiledi.
İktidar olarak muhalefetin eleştirilerine, tepkilerine, uyarılarına cevap vermek elbette hakkınız, hatta göreviniz ama bunu incitici sözcüklerden medet ummadan da yapabilirsiniz.
Bir kaygımız, korkumuz daha var: Bazı DTP sözcülerinin "Öcalan'sız olmaz" teraneleriyle adeta yangına körükle gitmesi çözüm sürecini daha yumurtadayken öldürebilir. Niyetleri, amaçları bu değilse, onlar da henüz yol yakınken daha sorumlu, daha sağduyulu ve daha gerçekçi bir çizgiye gelmeliler.
Kürt kültürünü yaymak suç mu?
Bu tespitten sonra, Kürtler'in isteklerini irdelemeye devam edelim.
Malum; taleplerin başında Anayasa'daki vatandaşlık tanımının değiştirilmesi geliyor. Onu geçen yazıda işledik. İkinci sırada ise "Kürtçe eğitim", "Kürt dili ve kültürünün geliştirilmesi", bunun için de dernekler, enstitüler, vakıflar kurulmasının serbest bırakılması yer alıyor.
Kabul. Ama tıpkı Dersim adının kullanılması yasağının 7 yıl önce kaldırılması gibi, tıpkı Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü'nün Güneydoğu'daki köylerin Kürtçe isimlerini de resmi belgelere işlemesi gibi, Kürt enstitüleri, dernekleri, vakıfları kurulması çok yıllar önce serbest bırakılmadı mı? Örneklerle hatırlatalım:
"Kürt Dilini Araştırma ve Geliştirme Derneği" (Kurdi Der) adında da belirtildiği gibi yıllardır Kürt dilinin yayılması ve geliştirilmesi için çalışıyor. Doğu ve Güneydoğu Anadolu'nun neredeyse tüm kentlerinde şubeler açacak kadar iyi örgütlendi. Hatta üç yıl önce 15 Mayıs tarihini "Kürt Dil Bayramı" ilan etti. Her yıl o tarihte kutlamalar düzenliyor. Sadece Güneydoğu'da değil, Mersin'de, İzmir'de, İstanbul'da da. Kimsenin de gıkı çıkmıyor. Hatta bu yıl kutlamalar çerçevesinde "Vatandaş Kürtçe konuş" kampanyası bile yürüttü!
"İstanbul Kürt Enstitüsü" 17 yıldır faaliyet gösteriyor. 18 Nisan 1992 tarihinde faaliyete geçen ve kurucuları arasında Musa Anter, Yaşar Kaya, İsmail Beşikçi gibi simge isimlerin de bulunduğu enstitü Kürtçe-Türkçe ve Türkçe-Kürtçe sözlükler başta olmak üzere Kürt dili ve edebiyatının daha geniş kitlelerce tanınması için birçok kitap ve dergi bastı, basmaya da devam ediyor. Üstelik şirket olarak kurulduğu halde 3 yıl önce İçişleri Bakanlığı'nca resmen dernek statüsü tanındı. Ah unutmadan; bir de Diyarbakır Kürt Enstitüsü" var. Yasallığı resmi makamlarca onaylı.
"Kürt Kültür ve Araştırma Vakfı" (Kürt-Kav) 10 yıldır serbestçe çalışma yapıyor. Tabii kendi içindeki iktidar kavgasından fırsat buldukça.
Daha "Yukarı Mezopotamya Kültür Merkezi" var, Kürt yazarların kurduğu "Kürt-PEN" var, "Kürdistan Dernekleri Birliği" (Kom-Ker) var...
Eh, YÖK'ün girişimiyle önümüzdeki öğretim yılında başta Mardin'deki Artuklu Üniversitesi başta olmak üzere bazı yüksek öğretim kurumlarında "Kürt dili ve edebiyatı" bölümleri açılacak ya da açılması için ilk adımlar atılacak.
Kürt siyasileri ve aydınları "Kürt dili ve kültürünün geliştirilmesi" talebiyle, bunların dışında neler istediklerini veya devletten neler beklediklerini açıklamak zorundalar.