Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ERDAL ŞAFAK

İlginç konuklar (2)

Önce elektronik posta kutumuza mesajları geldi. Sonra da odamıza kendileri... Mesajlarında "Sizi ziyaret etmek istiyoruz" diyorlardı, "Kürt sorununun çözümüyle ilgili görüşlerinizi almak için..."
Kabul ettik. Randevu tarihinin belirlenmesi için sekreterimize yönlendirdik. Uzatmayalım, hafta içinde bir sabah iki kişi çıkageldi.
"Her isteyenle Kürt sorununu tartışır mısınız" diye bir soru aklınıza takılabilir. Hayır. Ama onların konumu biraz farklıydı: "Asrın Hukuk Bürosu" ndan geliyorlardı. Yani Öcalan'ın avukat ordusunda yer alıyorlardı.
Ziyaretlerinin gerekçesi de İmralı sakininin çağrısıydı zaten: "Kürt sorununun çözümüne ilişkin 15 Ağustos'ta bir yol haritası açıklayacağım. O planı hazırlamadan önce siyasi partilerden sivil toplum örgütlerine, aydınlara kadar, bu konuya katkı yapabilecek herkesin görüşünün bana iletilmesini istiyorum..."

Önce silahsız PKK
Yaklaşık bir saat süren ziyaretleri boyunca bu köşede birçok kez yazdığımız görüşlerimizi, önerilerimizi anlattık, onlar da sadece dinlediler, not aldılar. (Önemli bir ayrıntı: Sadece bizi değil, Türk medyasının birçok ismini ziyaret ettiler.) Özetle şunları söyledik:
Diyalog zemininin oluşması için önce PKK'nın silah bırakması şart. Hem de bir daha el sürmemecesine. İster birilerine teslim etsin, ister gömsün.
PKK'nın fiilen silahsızlanmasından sonra örgüt kadrolarının durumu masaya getirilebilir. Kandil'deki lider kadrosu için örneğin son zamanlarda sıkça telaffuz edilen Avrupa'ya gönderilmeleri formülü tartışılabilir. Militanlardan ise eli kana bulaşmamış olanlar sorgusuz-sualsiz, sadece kimlik tespitiyle evlerine gönderilebilir. Elinde kan olanlar için de, suçlarının belli bir bölümünü çekmeleri koşuluyla af düşünülebilir.
Öcalan için tecride son verilmesi dışında en azından kısa vadede bir şey beklememelisiniz. Türkiye'yi 25 yıldır kasıp kavuran yangının son alevleri de söndürüldükten, acılar bir ölçüde hafifledikten sonra belki Güneydoğu'ya nakledilmesi, cezasını evinde çekmesi gibi seçenekler gündeme gelebilir. "Belki" sözcüğünü önemle vurguluyoruz.
Sorunun hukuki ve yargısal yönlerinin çözümünde anlaştıktan sonra veya eşzamanlı olarak sosyal, siyasal ve ekonomik paket açılmalı.
Kürt kimliğinin tanınması mı? Mutlaka.
Kürtçe'ye özgürlük mü? Kesinlikle. Kürtçe'nin Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının ciddi bir bölümünün anadili olduğu gerçeği elbette yasal güvenceye alınmalı. O çerçevede Kürtçe siyasi propaganda serbest bırakılmalı, Kürtçe konuşanların çoğunlukta olduğu bölgelerde "Çokdilli" kamu hizmeti verilmeli, kamuda Kürtçe bilen görevliler istihdam edilmeli. Çocuklara Kürtçe ad verilebilmeli.

Kimlik, dil, isim...

Kürtçe eğitime gelince; biz anadilde eğitimin insanın doğuştan sahip olduğu haklar arasında yer aldığı görüşündeyiz. Ancak "Eğitimin tekliği" ilkesi uyarınca devlet okullarında Kürtçe eğitim imkânsız denecek kadar zor görünüyor. Ama, özel okullarda Kürtçe eğitim verilebilmesi için kamunun mali destek sağlaması düşünülebilir. Bunun yanı sıra üniversitelerde Kürt dili, edebiyatı ve sanatı bölümleri açılmalı. Kürtçe yayın ve radyo-tv ile ilgili son engeller de kaldırılmalı.
Değiştirilmiş dağ-tepe, deregöl, mezra-köy, kent-kasaba isimlerinde eskiye dönülmeli.
Siyasi partiler ve seçim yasalarının değiştirilmesi ve de barajın düşürülmesiyle, Kürt siyasal oluşumlarının Meclis'te daha güçlü temsili sağlanmalı.
En önemlisi, tüm bu çözümler "Tek vatan, tek devlet, tek cumhuriyet, tek bayrak, tek Meclis, tek yönetim" ilkelerinde asla gedik açmayacak biçimde tasarlanmalı.
Son noktayı koymamızdan sonra, "Bu dedikleriniz olursa Kürt sorunu kalmaz" diyerek veda ettiler. Umarız.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA