Bir ülkenin "Güç" olabilmesi için üç koşulun ya da üç ana unsurun üçüne de sahip olması gerekiyor:
1- Siyasal istikrar.
2- Ekonomik istikrar.
3- Güçlü bir ordu.
İlk ikisi stratejistlerin "Soft power" dedikleri "Yumuşak güç" silahlarını sağlıyor, üçüncüsü ise "Hard power"ı, yani "Sert güç"ü.
Türkiye, 2002 Kasım'ından itibaren bu üç unsuru bir araya getirebildiği için "Bölgesel güç" konumuna geldi.
Yine bu üç unsuru bir arada tutabilirse, pek de uzak olmayan bir gelecekte "Küresel güç" olma şansını yakalayabilecek. Bir başka deyişle, dünya sahnesinin baş aktörleri arasında yer alabilecek.
İstikrarı yitirme riski
Ancak son gelişmeler, "Demokrasiye komplo" iddiaları ve o iddiaların tetiklediği tartışmalar, karşılıklı suçlamalar hem kurumları yıpratıyor, hem de toplumdaki kamplaşmayı derinleştiriyor.
Bu gidişatın önü alınmazsa binbir güçlükle ve nice özverilerle elde edebildiğimiz istikrar tehlikeye girecek. Öncelikle siyasal istikrar. Ardından da ekonomik istikrar. Çünkü siyasal istikrarın olmadığı yerde, zaten ekonomik istikrardan da söz edilemez.
Kurumların yıpratılması durdurulmazsa, rejimin temellerine su yürüyecek. Yasamanın, yürütmenin, yargının. Ve onlardan da önce Silahlı Kuvvetler'in.
Başbakan Erdoğan o yüzden "Bu iddialar gerçek dışıysa devletin kurumlarını karşı karşıya getirmek, devletin kimi kurumlarını yıpratmak, bir tahrik ortamı oluşturmak gibi niyetler taşıyorsa, bu vahimdir. İddialar doğruysa mesele daha vahimdir" diyor.
Harakiri yapmak gibi
Bu gidişatın önünün alınması, kurumların yıpratılması sürecinin durdurulması, toplumsal "Harakiri"nin faciaya dönüşmemesi için üç aşamalı eylem planının uygulamaya konulması gerekiyor: 1- Öncelikle iddiaların en kısa zamanda, ama mümkün olan en kısa zamanda aydınlatılması, gerçeğin ortaya çıkarılması. 2- Varılacak sonuca ya da gerçeğe herkesin saygı göstermesi. Hayır, yetmez; herkesin inanması. 3- Ve nihayet, o gerçeğin veya sonucun gereğinin yapılması, sorumlularına bedelinin ödetilmesi.
Bu süreci hızla ve kazasız-belasız atlatamazsak, Türkiye kaçınılmaz olarak çok daha büyük krizler ve tehlikelerle karşı karşıya kalacak. Hem içerde, hem dışarıda. Kendi derdine düşeceği için de, bırakın "Küresel güç" olma hedeflerini, "Bölgesel güç" statüsünü koruması bile imkânsızlaşacak.
Zeminin ayağımızın altından kaymasını istemiyorsak, hepimiz ama hepimiz aklımızı başımıza almalıyız. Ve hiç değilse Tahran'daki göstericilerin şarkısına kulak vermeliyiz:
"Yağmura gitmeli, gözlerimizi yıkamalı ve dünyayı başka gözlerle görmeliyiz..."