İran'daki cumhurbaşkanlığı seçiminin sonucu en çok Batı medyasını şaşırttı. Bir de Batı medyasında haftalardır ahkâm kesen İran uzmanlarını.
Onlara bakarsanız İran neredeyse bir "Kadife Devrim"in arefesindeydi. Ukrayna, Gürcistan, Kırgızistan'daki senaryo şimdi de İran'da tekrarlanacaktı. Rejimin baskısından bunalan gençler, Mir Hüseyin Musavi'yi oylarıyla iktidara getirerek düzeni değiştireceklerdi.
Oysa Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinecad'ın seçimi kazanacağı o kadar açıktı ki... Ve bu seçimde sürprize kesinlikle izin vermeyecek o kadar çok etken vardı ki... Birkaçını sayalım.
Rejimin sıkı bekçileri
Her şeyden önce İran'da iktidarın kaynağında halk değil ulema, yani din adamları var. İktidar parlamentoya değil, ulema temsilcilerinden oluşan "Velayet-i Fakih" kurumuna dayanıyor. Ve nihayet iktidarın gücü de mutlak otoriteye sahip olan "İslam İnkılabı Rehberi" Ayetullah Ali Hameney'de bulunuyor. Hameney cumhurbaşkanlığı seçiminde yarışan 4 aday arasında Ahmedinecad'ı tercih ettiğini gizlemedi.
İkincisi, İran'daki düzenin bekçisi olan Devrim Muhafızları, yani silahlı kuvvetler komutanları ağırlıklarını Ahmedinecad'dan yana koydular. Dahası "İslam devriminin kazanımlarının tehlikeye girmesine asla izin vermeyeceklerini" cümle âleme ilan ettiler. Bir de sayıları milyonlarca diye ifade edilen "Basiciler", yani halk milisleri var. İran'ın en ücra köyüne varıncaya kadar her yerde örgütlendikleri için düzenin asıl muhafızlığını onlar yapıyor. Sokağın nabzını en iyi onlar tutuyor.
Gerek Devrim Muhafızları, gerekse Basiciler, seçimi Ahmedinecad'ın kazanması için tüm güçlerini kullanacaklarını daha kampanyanın başında ilan ettiler. Kullandılar da. İşi sahte oy kullanmaya, sandıkları önceden doldurmaya varıncaya kadar her türlü yönteme başvurdular.
Üçüncüsü, İran'da cumhurbaşkanlarının iki dönem, yani 4'erden 8 yıl görev yapmaları geleneği yerleşti. Ahmedinecad'dan önce Ayetullah Ali Hameney (1981- 1989), Hüccetülislam Ali Ekber Haşimi Rafsancani (1989-1997), Seyyid Muhammed Hatemi (1997-2005) ikişer dönem seçildiler. İran siyasal konjonktüründe Ahmedinecad'ın bu geleneği bozmasını gerektirecek ciddi bir neden yoktu.
Dördüncüsü, Batılı gözlemciler ve gazeteciler seçim kampanyası döneminde hayali bir İran şablonu çizdiler. Güya kentler "Reformcu" sıfatını verdikleri Musavi'den, kırsal kesim ise Ahmedinecad'dan yanaydı. Okumuşlar Musavi'yi, cahiller Ahmedinecad'ı tutuyordu. Gençler Musavi'ye, yaşlılar Ahmedinecad'a destek veriyordu. Eh, kentliler, okumuşlar ve gençler de çoğunluğu oluşturduklarına göre, Musavi ipi göğüsleyecekti.
Nükleer kulüp üyeliği
Oysa gerçek böyle değildi. Ahmedinecad, nükleer krizde izlediği ödün vermez politikayla, dünyaya meydan okumasıyla halkın gurur çıtasını yükseltmiş, ülkeyi "Nükleer kulüp" kapısına kadar getirmişti. Kulübe girmek için ona bir dönem daha iktidarı vermeleri gerekiyordu. Verdiler de.
Beşincisi, Ahmedinecad petrol gelirinin önemli bir bölümünü halka dağıtmış, emeklilerin, öğretmenlerin ve sağlık personelinin maaşlarında ciddi iyileştirmeler yapmıştı. Bu mali destekler elbette oy olarak dönecekti. Döndü de.
Musavi umutları boşa çıkan Batı başkentlerinde şimdi Ahmedinecad'la nasıl başa çıkacakları tedirginliği başladı.
Ancak biz Ahmedinecad'ın ikinci dönem Batı ile ilişkilerinde göreceli olarak daha soğukkanlı politikalar izleyeceğini düşünüyoruz. Çünkü Hameney yumuşama yanlısı. Ve bunu sağlamak için gerekirse Ahmedinecad'ın dış politikadaki yetkilerini daraltmayı bile göze almış durumda..