Bir ülkenin elini kolunu sorunlar mı bağlar, yoksa çözümler mi? Bir başka deyişle, sorunlar mı tehdit oluşturur, çözümler mi?
Meramımızı daha iyi anlatabilmek için taze bir örnek verelim:
Cumhurbaşkanı Gül'ün Şam ve Halep gezisine katılan gazeteciler olarak, Suriye Cumhurbaşkanı Beşşar Esad'la bir araya gelme fırsatı bulduk. Esad'ın Halep'teki konutunda yaptığımız sohbet sırasında, Suriye liderine yazarınız şöyle bir soru yöneltti:
"Suriye'de demokrasi açığının en az dış tehdit kadar önemli bir sorun olduğunu düşünüyoruz, hatta görüyoruz. Ülkenize ayak bastığımızdan beri cep telefonlarımıza e-mail akışı durdu. Ayrıca internete girmeye kalktığımızda, 'Ulaşacağınız siteler ve yapacağınız işlemler kontrol edilmektedir' uyarısıyla kalkışıyoruz. Düşünce ve ifade özgürlüğünü kısıtlamanın da ötesinde özel yaşama müdahaleye kadar giden bu denetimleri ne zaman gevşeteceksiniz? Ne zaman demokratik açılımlar yapacaksınız? Ülkenizi ne zaman çağdaş demokratik standartlara kavuşturacaksınız?" (Not: Suriye'deki elektronik gözaltı nedeniyle arkadaşlarımız haberlerini ve yazılarını gazetelerine geçmeye çalışırken analarından emdikleri süt burunlarından geldi. Biz ise kontrol altındaki internete girdikten sonra gazetemizin özel sistemi sayesinde yazılarımızı 5-10 saniyede ulaştırdık. Bir başka deyişle, SABAH'ın üstün teknolojisi Suriye'nin sansür surlarını delip geçti.)
Sözcükleri değiştirmek
Esad soruyu dinledikten sonra şöyle bir an sessiz kaldı, daha sonra güvenliği, "Savaş durumu" nu gerekçe göstererek yanıtlamaya çalıştı. O yanıtın bir bölümünü dün SABAH'ta verdik.
Sorumuzdaki Suriye'nin yerine Türkiye'yi, internetin yerine de Kürt sorununu yazın. Aynı tabloyla karşılaşacaksınız. Esad'ın cevabı da kesinlikle Türkiye'deki yetkililerin bugüne kadar sıraladıkları gerekçelerin Suriye versiyonunu yansıtmış olacak.
Esad da dünyayı büyük bir köye dönüştüren küreselleşme çağında özgürlükleri sınırlamanın ve sınırları kilitlemenin çatısı uçmuş, kapısı sökülmüş bir evin pencerelerini sıkı sıkıya kapatmaya kalkışmaktan farksız bir çaba olduğunun farkında. O yüzden demokratikleşmeden, reform hazırlıklarından söz ediyor, siyasi partiler, seçim ve yerel yönetim yasalarını değiştirmeyi hazırlandıklarını söylüyor, iletişim özgürlüğü için haberleşmedeki devlet tekelini ilk aşamada özerkleştirerek yumuşatmayı, daha sonra da özel sektöre açarak ortadan kaldırmayı planladıklarını anlatıyor.
Kapısız evin pencereleri
Suriye lideri nasıl Soğuk Savaş mantığını ve koşullarını korumanın anlamsızlığını görüyorsa, Türkiye de Kürt sorununu daha fazla sürdürmenin imkânsızlığını artık itiraf ve kabul ediyor.
Çünkü Suriye kendini kendi iradesi, kendi araçları ve kendi çabalarıyla değiştiremezse, dış güçlerin baskılarıyla hatta müdahalesiyle bunları yapmaya zorlanacak. Zaten bizim Esad'a öyle bir soru yöneltmek ihtiyacını hissetmemiz de, Suriye'nin sorunlarına "Yabancı ilgisi"ni hissettirmek anlamına geliyor.
Türkiye de Kürt sorununda benzer "Yabancı ilgisi"ni göğüslemeye çalışıyor. Yıllardır. Her düzeyde.
Ama bir kritik eşik var: "Yabancı ilgisi" bir süre sonra sorunun çözümü için "Yabancı beklentisi"ne dönüşebilir. Ardından "Yabancı talebi"ne. Ve nihayet "Yabancı baskısı"na. Bu da sorunun "Uluslararası platformlara taşınması" sonucunu getirir. Onun götüreceği adres de belli: Bir iç konunun uluslararası sorun haline gelmesi veya uluslararası boyutlar kazanması. Bu, dünyanın birçok ülkesinin başına geldi. Birçok ülkenin iç sorunları uluslararası konferanslara ve "Yabancılar" ın güvence olarak imza koydukları uluslararası anlaşmalara konu veya malzeme oldu.
Gül'ün Şam'da yine biz gazeteci grubuyla yaptığı sohbette konu Kürt sorununa gelince, "Bu meseleyle biz uğraşmayacağız da kim uğraşacak? Mesele bizim meselemiz, biz çözmek zorundayız" demesinin ardında, işte o olasılığın, daha doğrusu tehlikenin varlığı hissediliyor. Açıkça söylemek gerekirse, o sözlerde çözümdeki gecikmenin, "Yabancı ilgisi"ni konunun "Uluslararası platformlar"a taşınmasına, yani "Küresel sorunlar" kapsamına alınmasına kadar varması riskiyle karşı karşıya kalabileceğimiz uyarısı, hatta kaygısı gizleniyor.
Bilmem anlatabildik mi?