Kafkaslar, Balkanlar ve Ortadoğu'da istikrarı dış politika önceliklerinin en başına yerleştiren Türkiye'nin önüne -çabuk ve kolay savuşturulacak- iki sorun birden çıktı.
Batısında Moldova, doğusunda da Gürcistan iktidarı hedef alan kitlesel protesto eylemleriyle sarsılıyor.
Moldova'da geçen Pazar günü yapılan seçimlerde Rusya yanlısı Komünist Parti oyların yüzde 50'sini alarak iktidarını korudu. Batı yanlıları (Romanya ile birleşmek ve AB'ye katılmak isteyenler) sandıktan çıkan sonuçları reddederek sokağa döküldüler. Ve eylemlere hemen damga vuruldu: "Yeni bir renkli devrim girişimi". Benzetme pek de abartılı sayılmaz; çünkü Ukrayna, Gürcistan ve Kırgızistan'daki "Gül", "Portakal" ve "Karanfil" devrimlerinde uygulanan, o nedenle de "Klasikleşti" denilen senaryo Moldova'nın başkenti Kişinev'de de sahneye konuldu: Parlamento binası ile başkanlık sarayını kuşatmak!
Muhalefet sonuçları reddediyor ama aralarında Türk parlamenterlerin de bulunduğu Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) gözlemcileri hazırladıkları raporda seçimin genellikle uluslararası kurallara uygun yapıldığını belirttiler. Sadece muhalefet adaylarının seslerini yeterince duyuramaması, seçmene baskı olarak algılanabilecek yoğun ikna çabaları gibi kusurları sıraladılar.
Gürcistan'da ise Devlet Başkanı Mihail Saakaşvili'nin muhalifleri birkaç ay aradan sonra yeniden sokağa çıktılar. Talepleri: Batı yanlısı Saakaşvili'nin istifası. Gerekçeleri: Hayat pahalılığı, yoksulluk, insan haklarının ihlali. Muhalifler 2008 başında yapılan devlet başkanlığı seçimi sonuçlarını da tanımıyor. Oysa AGİT gözlemcilerinin o seçimle ilgili raporu da olumlu. Moldova'da olduğu gibi bazı kusurları belirtmeyi ihmal etmeden...
Kimse yardıma gitmez
Ah, unutmadan; Türkiye'yi Moldova ve Gürcistan'ın yanı sıra ufukta bir "Sıkıntı" daha bekliyor: Kuzeydeki Ukrayna. Kiev'den gelen belgelere dayalı iddialara bakılırsa, ABD, "Portakal Devrim"in kahramanlarından hoşnut değil; yeni kadroların işbaşına gelmesini arzu ediyor. Nasıl? Yanıtı belli: Bir "Saray darbesi" ile!
Ancak hem Moldova'daki, hem de Gürcistan'daki eylemler çabuk söndürülebilecek "Çalı yangını"ndan öteye geçmeyecek. Çünkü "Statüko"nun bozulmasını kimse istemiyor. Hele küresel krizle boğuşulduğu şu dönemde.
Moldova'daki gelişmeleri ABD ve AB sadece izlemekle yetinecek, Gürcistan'daki eylemleri de Rusya.
Zaten, Moldova'daki muhaliflere hem ABD'nin, hem de AB'nin alelacele "İtidal" çağrıları yapmaları da WashingtonBrükselMoskova üçgenindeki sessiz "Centilmenlik anlaşması"nın varlığını anlamaya yeterli.
Ne yaparsınız; "Real politik" her zaman halkların taleplerinden önce geliyor.