Dünya ekonomisinin kalp atışlarını dinleyen uluslararası örgütler, tüm ülkelerle birlikte Türkiye'yle ilgili öngörülerinde de giderek daha karamsar olmaya başladılar.
Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası'ndan sonra dün de Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü'nün (OECD) son verileri açıklandı. Buna göre Türkiye'de işsizlik bu yılın sonunda yüzde 9.7, önümüzdeki yıl yüzde 10.5 ve 2010'da da yüzde 10.6 olacak. (Not: 2009 Ekonomik Programı'nda işsizliğin 2008'de yüzde 10.3, gelecek yıl yüzde 10.4 olacağı öngörülüyor. Yani hükümet bu yıl için OECD'den daha karamsar veya gerçekçi tahminde bulunuyor.)
OECD ayrıca Türkiye'nin büyüme hızının bu yıl yüzde 3.3, gelecek yıl yüzde 1.6 ve 2010'da da yüzde 4.2 olmasını bekliyor. (Not: IMF'in tahmini bu yıl yüzde 3.5, gelecek yıl yüzde 3. Hükümet ise bu yıl yüzde 4.5, 2009'da yüzde 4 büyüme hedefliyor.)
Özetle OECD'nin verileri IMF'e ve ekonomik yönetimine oranla daha kötü. Ama beterin beteri var. Buyurun "The Economist" dergisinin son Türkiye rakamları: Ay başında 2008 için büyüme hızını yüzde 3.7 tahmin ederken üç hafta sonra dün yüzde 3'e çekti. Aynı şekilde, 2009 öngörüsünü yüzde 3.2'den 1.7'ye indirdi.
İnsanda sinir bırakmayan bu ortamda Ankara'da İngiltere Başbakanı Gordon Brown'ın kurtarma paketi en az Londra'daki kadar popüler hale geliverdi! Tabii "O paketteki önlemlerin Türkiye için de düşünülüp düşünülmeyeceği" sorusuyla...
İlk yanıtı Başbakan Erdoğan verdi: "Kimse hükümeti köşeye sıkıştırarak 'Farklı ülkelerde şu olmuş, bizde niye yok, neden bizde de paketler açıklanmıyor' gibi, 2000-2001 krizlerinde olduğu gibi, ondan önceki dönemlerdeki krizlerde olduğu gibi, bizden herhangi bir şey beklemesin." İkinci atış Maliye Bakanı Unakıtan'dan geldi: "Aman benim vergilerime dokunmayın. İngiltere yaptı, o yaptı, bu yaptı diye benim vergilerimle oynamayın."
Erdoğan'ın üstü kapalı, Unakıtan'ın daha açık kastettikleri şey; Brown'ın paketiyle KDV oranının 13 aylık dönem için yüzde 17.5'tan AB'nin izin verdiği en alt limit olan yüzde 15'e indirilmesi. Meslektaşlarımız da kamuoyunun merakının yetkililere iletilmesine aracılık etme çerçevesinde "Bizde de KDV indirilimi düşürülebilir mi?" diye sorunca, yukarda belirttiğimiz yanıtları aldılar.
Damping bile işe yaramaz
İngiliz hükümetinin talebi canlandırmak için KDV oranlarını düşürme kararının doğru ya da isabetli olup olmadığı hem siyasetçileri, hem de iktisatçıları böldü. Ama çoğunluk, inandırıcı gerekçelerle bu indirimin işe yaramayacağını savunuyor: 1- Fiyatlar genel düzeyinin zaten düşüşte olduğu bir süreçte KDV indiriminin talepte ek etkisi olmaz. 2- Tüketici KDV indirimiyle gaza gelmez. 3- AB'nin 27 üyesinden sadece birinin böyle bir adım atması beklenenin tam tersi sonuç verebilir. (Not: Sonuncu gerekçenin denenmiş örneği de var. Fransa 1981'de tek başına talep uyarıcı önlemler uyguladı, cari açığın daha da büyümesinden başka sonuç vermediğini görünce geri adım attı.)
Biz de KDV indriminin talebi canlandırmak için doğru araç olduğuna inanmıyoruz. Bunu görmek için çarşıları gezmek yeterli. Beyaz eşyada, elektronikte, giyim-kuşamda yüzde 20'den başlayıp yüzde 50'ye varan iskonto uygulanıyor ama mekanlar sinek avlıyor. Fiyatın yarıya düşmesinin kıpırdatamadığı talebi 2-2.5 puanlık KDV indirimi tahrik edebilir mi?
Çünkü sorun, fiyat değil belirsizlik. Tüketiciler "Yarın korkusu" nedeniyle taleplerini kıstıkça kıstılar. Daha da kısacaklar.
O nedenle bütçe ve vergi önlemlerinden önce atılması gereken çok daha önemli adımlar var. En başta "Yarın korkusu"nu azaltmak. Bu da güven duygusunun pekiştirilmesinden geçiyor.
Güveni sağlamak ise ancak insanlara gelirlerini garanti etmekle mümkün olabilir. Bu da -artırmaktan vazgeçtik- istihdam düzeyini hiç değilse koruyacak önlemler gerektirir.
İstihdam önlemleri ise kamu yatırımlarından geçer: Altyapıya yatırım, teknolojiye yatırım, eğitime ve sağlığa yatırım gibi.
Ama yatırım için para lazım. Türkiye de ise o yok. Bir yerlerden kaynak bulmak şart. Bu arayışa yardım edecek IMF dışında bildiğiniz bir adres var mı?