Anadolu'dan kötü haberler geliyor: Her gün bir-iki fabrika daha işçileriyle vedalaşıp şalter indiriyor.
Adana'da, Denizli'de, Bursa'da... Ankara, Gaziantep, Kahramanmaraş, Konya, Kayseri, Uşak'ta. Ve de daha nice kentlerde, nice organize sanayi bölgelerinde. Kapanan her fabrika işsizler ordusuna birkaç yüz neferin daha katılması demek. Bir de çalışıyor görünüp de çalışmayanlar var: Henüz kapanmayan ama işçilerini yıllık izine gönderen veya süresiz ücretsiz izine çıkaran fabrikaların çaresiz elemanları.
Hem sonra krizin ayak seslerini hemen yakınınızda da duyabilirsiniz . Daha iki-üç ay öncesine kadar trafikte neredeyse taksiler kadar çok olan sarı damperliler, hani şu inşaat atığı veya kum taşıyan kamyonlar artık iyice seyreldi. Beton mikserleri de.
Zaten bu ayak sesleri resmi verilere yansımaya başladı : Ocak-Ekim arasında kapanan şirket sayısı geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 50 arttı, yeni kurulan işyeri sayısı da yüzde 4.6 azaldı.
Herkes kara gözlüklü
Batı'dan kötü haberler geliyor : Avrupa'nın büyük ekonomileri peş peşe resesyona, yani durgunluğa giriyorlar. Almanya, İtalya, Hollanda artık küçülme sürecindeler. Fransa, İspanya gibi diğer büyükler eşikteler. Aynı şekilde Avro bölgesi (AB'nin 15 üyesi) yılın üçüncü çeyreğinde yüzde 0.2 daraldı. Dış ticaretten sorumlu Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen, Avrupa'daki bozulmanın Türkiye'ye yansımasını dün birkaç rakamla açıkladı: "Almanya'nın büyümesindeki bir puanlık düşüş, Türkiye'nin bu ülkeye ihracatını yüzde 3.3 azaltıyor. İtalya'daki bir puanlık düşüş Çizme'ye satışlarımızı yüzde 9 düşürüyor. AB ortalamasındaki bir puanlık gerileme ise Avrupa'ya ihracatımızı yüzde 3.2 aşağı çekiyor."
Doğu'dan kötü haberler geliyor : Dünya ekonomisini ayakta tutabilecek başlıca baston olarak görülen Çin'de daha şimdiden binlerce fabrika kapandı. Özellikle de Çin mucizesinin mimarı sayılan, ülke ihracatının üçte birini, vergi gelirlerinin sekizde birini sağlayan, yabancı yatırımların yüzde 25'inin toplandığı Guandong bölgesinde. Japon ekonomisi de ha tökezledi ha tökezleyecek: "Resesyon"a girip girmediği önümüzdeki hafta başında anlaşılacak. Girmediyse bile, 2009'da en iyimser tahminle yüzde 0.1 gerileyeceği kesin.
Dünyanın nabzını tutan kurumlardan kötü haberler geliyor : Uluslararası Para Fonu (IMF), Dünya Bankası, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) karamsarlık yarışına girdiler. IMF'in peş peşe dört kez gözden geçirip düşürdüğü tahminlerine göre Batı ülkeleri ekonomilerinin tümü 2009'da resesyon ile boğuşacak. OECD ise üyelerinin (30 ülke) toplam milli gelirlerinin 2009'da yüzde 0.3 düşeceğini, buna karşılık işsizliğin artacağını ilan etti. OECD'ye göre, ekonomilerin büyüme potansiyellerini yeniden yakalayabilmeleri 2010'un ikinci yarısından önce mümkün değil.
Bremen Mızıkacıları gibi
G20 ülkeleri (Aslında G-22 dememiz gerekiyor; çünkü Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy uzun uğraşlardan sonra İspanya ile Hollanda'yı da arka kapıdan içeri almayı başardı) işte böyle bir tabloda bugün Washington'da toplanıyorlar.
Toplanıyorlar toplanmasına ama randevu öncesi yapılan açıklamalar grubun "Bremen Mızıkacıları"nın modern versiyonu olduğunu ortaya koydu: ABD Başkanı George Bush "Borç alanlar, borç verenler, finans kurumları, düzenleyici kurumlar yanlış işler yapmış olabilirler ama bu kapitalizmin günahı olarak görülmemeli" diyor. (İyi ama geriye ne kaldı ki?)
AB dönem başkanı olarak Avrupa adına konuşan ve geçen yıl "Neo-Con'ların Avrupa şubesi" diye nitelenecek kadar ABD yanlısıyken şimdi Amerikan karşıtlığında başı çeken, en ateşli sol söylemlere sarılan Sarkozy ise, "Washington'a vakit öldürmeye gitmiyoruz, kapitalizmin yeniden inşasını istiyoruz" diye atıp tutuyor.
Bir yanda ideolojiden zerrece ödün vermeyenler; öbür yanda ideolojiyi sorgulamak isteyenler... Böyle bir toplantıdan sonuç çıkabilir mi?
Hem sonra uzlaşmaya varılsa bile "Teknik nedenler"den ötürü sonuç almak mümkün değil: Krizle mücadelede ortak reçete hazırlamak için en azından Bush'un görevini seçilmiş Başkan Barack Obama'ya devredeceği 20 Ocak 2009'a kadar beklemek gerekecek.
Yani bugünkü G-20 toplantısından en fazla ilerde yapılacak zirvelerde ele alınabilecek "Küresel eylem planı" hazırlıklarının bir komisyona havale edilmesi kararı çıkacak.
Ama o zirveleri beklerken kötü haberler gelmeye devam edecek. Anadolu'dan, Batı'dan, Doğu'dan...
Bu da her kaptanı önce kendi gemisini kurtarma arayışlarına sürükleyecek. İster istemez. Ve de çok geç kalmadan.
Bizim kaptanın Washington dönüşü yapacağı açıklamayı ve hazırlayacağı reçeteyi merakla, hayır sabırsızlıkla bekliyoruz.