Biliyoruz; gözünüz ABD seçimleri dışındaki haberleri ve yazıları görmeyecek. Olsun. Biz Dışişleri Bakanı Ali Babacan'la Avrupa turumuza devam ediyoruz. Bu yazıyı gezinin ikinci durağı Roma'dan yazıyoruz.
Roma'da Türkiye'yi Dışişleri'nin anıt isimlerinden biri temsil ediyor: Büyükelçi Uğur Ziyal.
Yağmurlu bir Roma akşamında otelimizin önündeki yemyeşil girişte ıslak toprağın kokusunu ciğerlerimize çekerek sohbet ederken Ziyal bize çevremizi işaret etti: Her yerde gölcükler oluşmuştu. Havaalanından kente gelirken de benzer manzaraları yüzlerce kez görmüştük. Roma'da görevli bir meslektaşımız araya girdi:
"Bu ülke aslında battı. Devlet dokunsan yıkılacak. Sadece AB ayakta tutuyor. Çevrenize bakın; iyi, bakımlı, onarılmış bir şey varsa, bilin ki parası AB'den geldi."
Bir diplomatın anlattığına göre ise, buna rağmen İtalyanlar'da AB'ye öfke ve soğuma sürekli artıyor. Nedeni; FransaAlmanya ikilisinin tutsağı haline gelmesi. İç çekerek ekledi Roma Büyükelçimiz:
"Ah! Keşke zamanında tam üyelik girişiminde bulunsaydık veya bize 'Gecikmeyin, bir an önce üyeliğe hazırlanın' telkinlerine kulak verseydik. İnanın, o zamanlar AB'ye girmiş olsaydık, bugün Avrupa lideriydik. İçerde gücümüzün, dinamizmimizin pek farkına varamıyoruz ama dışarıya çıkınca Türkiye'nin büyüklüğünü daha iyi gözlemleyebiliyorsunuz. Fransa da AB'ye girecek Türkiye'nin tartışmasız lider olacağını bildiği için tüm imkanlarıyla engellemeye çalışıyor. Zira Türkiye'nin üyeliğiyle birlikte 'AB'nin dinamosu' denilen Fransa-Almanya ikilisinin rolü azalacak. İtalya da bunun için Türkiye'nin üyeliğine gerçekten tam ve koşulsuz destek veriyor."
Ziyal yanımızdan ayrılırken, biz de ilk durak Marsilya'daki gelişmeleri değerlendirdik.
Akdeniz İçin Birlik
Dün de yazdığımız gibi, Marsilya'ya Akdeniz İçin Birlik'in ilk dışişleri bakanları toplantısı için gittik. AB üyesi 27 ülke ile Akdeniz'de kıyısı bulunan diğer 16 ülkeyi bir araya getiren girişimin bu ilk bakanlar buluşmasında, görüşmelerin yüzde 90'ı "Arap Birliği de kurumsal olarak girsin mi girmesin mi" konusu üstüne oldu. Sonuç: Arap Birliği, girişimin asli ve tüm konularda söz sahibi üyesi olacak. Aylardır bunu engelleyen İsrail ise genel sekreter yardımcılıklarından birinin kendisine verilmesi vaadi karşılığı direnmekten vazgeçti. Söz Babacan'ın:
"Akdeniz İçin Birlik'in genel sekreterliği Barselona'da olacak. Bu makama adaylıklarını koyan Tunus ve Malta çekilmeyi kabul ettiler. Genel sekreter yardımcılıklarına gelince; ya bir tane olacak ya da en az 5 tane. Uzlaşma sağlanamayınca karar eşbaşkanlara (Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy ile Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek) bırakıldı. Bununla birlikte Akdeniz İçin Birlik'in örgütlenmesi, sekretaryasının işbaşı yapabilmesi en erken 2009'un ikinci yarısını bulacak."
İşte ancak ondan sonra "Bu girişim ne işe yarayacak" sorusuna yanıt aranacak. Türkiye'nin 5 önerisi var: KOBİ'lere destek, çevre, orman yangınları ve güneş enerjisine yatırımda işbirliği ve bir de deniz otoyolları kurulması. "Deniz otoyolu" deyince, aklınıza Akdeniz'de upuzun köprüler üstünde yollar yapılması gelmesin. Kara taşımacılığının hiç değilse bir bölümünü denize kaydırmak için mevcut Akdeniz limanlarının rehabilitasyonu ve bu amaçla yeni limanlar inşası öngörülüyor.
Arkadaşlarımızdan biri Babacan'a biraz da hayıflanarak Türkiye'nin neden Akdeniz İçin Birlik'te bir göreve talip olmadığını sordu. Dışişleri Bakanı, "Böylesi iyi" diye geçiştirdi. Çünkü Sarkozy'nin bir punduna getirip bu girişimi Türkiye'nin AB üyeliğine alternatif olarak dayatabileceğine ilişkin kuşkular dağılmadı. Bu gidişle epeyce bir süre de dağılmayacak.
Akdeniz İçin Birlik'e Türkiye sadece bir ayağıyla girdi ama Akdeniz'in belki de en şoven kenti olan Marsilya, girişimin genel sekreterliğini Barselona'nın kapmasını içine sindiremedi. Dün kentin en büyük gazetesinde şöyle bir yorum vardı: "Barselona olacağına keşke İstanbul seçilseydi!"
Fransa ve Almanya'dan İtalyanlar nefret ediyor. İspanya'dan Fransızlar. Ve daha kimler kimlerden. İyi ama hani AB, kıtadaki düşmanlıkları, kinleri yok etmek için kurulmuştu?