"Bu krizin asıl sorumlusu Milton Friedman. İnsanlığa karşı suç işlemekten Uluslararası Ceza Mahkemesi'nde yargılanması gerekirdi. Ama ne yazık ki artık hayatta değil."
En popüler (Ama aynı zamanda en antipopülist) iktisatçı Friedman'i hedef alan bu suçlamanın sahibi Fransa eski Başbakanı Michel Rocard. AB'de Türkiye'nin en güçlü ve en cesur dostu Rocard. (Geçen ay yayınladığı "Türkiye'ye Evet" adlı kitabı, küresel mali krizin gündemi teslim almasına rağmen epey yankı buldu.)
2006'da kalp krizi sonucu 94 yaşında hayata veda eden Milton Friedman, dünya ekonomisine neredeyse yarım yüzyıl hükmeden "Keynesci" anlayışın defterini dürmekle övündü. 1980'lerin başında ABD'de Ronald Reagan, İngiltere'de de Margaret Thatcher yönetimleri onun görüşlerini hükümet programına dönüştürdüler. O görüşleri en veciz şekilde Reagan özetledi: "Hükümet çözümün değil sorunun kaynağıdır!"
Chicago Üniversitesi'nde onun "Rahle-i tedris"inden geçen iktisatçılar Şili'den Estonya'ya kadar birçok ülkeye "Kurtuluş reçeteleri" hazırladı. Harvard ve Oxford üniversitelerinin iktisat fakültelerinde gençler onun ültra veya neo liberal öğretileriyle yetişti. Mezun olur olmaz City ve Wall Street bankalarınca kapışıldı. Bugün küresel finans krizine yol açan bankaları o kadrolar yönetiyor.
Bush yönetimi de iki yıl boyunca "Muhafazakâr" iktisatçıların "Büyük bir kriz geliyor. Bankalara çeki düzen vermek için müdahale edin" uyarılarını, Friedman'ın "Piyasa kendi kendisini düzeltir" ilkesine imanından ötürü reddetti.
Ama "Siyasal ve ekonomik özgürlüklerin yolu devletin ekonomideki rolünün figüranlığa indirgenmesinden geçer" diyen o öğretiler, sonunda dünyayı da, neo-liberal kapitalist sistemi de uçurumun kıyısına getirdi.
Yeni bir Bretton Woods
Şimdi "Devlet sorunun değil, çözümün kaynağıdır" deniyor ve Friedman mezarında dönerken, John Maynard Keynes yeniden "Arş-ı ala"ya yükseliyor.
İngiltere Başbakanı Gordon Brown durgunluğa girmek üzere olan ekonomiyi canlandırmak için "Keynesci" bir program hazırladığını açıkladı. KOBİ'lere 350 milyon sterlinlik kaynak sağlanacak. Daha çok sosyal konut üretilecek, yeni hastaneler inşa edilecek. 4 milyar sterline 2 uçak gemisi sipariş edilecek (10 bin kişiye istihdam sağlayacak), 2012 Londra Olimpiyatları'nın bütçesi 4 kat artışla 9.3 milyar sterline yükseltilecek (15 bin kişiye iş yaratacak), 16 milyar sterline Londra'ya yeni bir demiryolu ağı döşenecek.
Keynes piyasaya devlet müdahalesini savundu, ekonominin canlanmasında ve işsizliğin azaltılmasında kamunun altyapı yatırımlarının önemine işaret etti, ekonomik büyümenin motoru olarak talebi gösterdi.
1929'daki Büyük Çöküş'ten sonra dünya Keynes'in reçeteleriyle düze çıktı. O reçeteler o güne kadar başta ABD olmak üzere tüm Batı'da kutsanan Adam Smith'in "Piyasanın görünmeyen eli" teorisini arşive kaldırdı.
22 Temmuz 1944'te imzalanan Bretton Woods anlaşmalarıyla inşa edilen dünya düzeninin mimarlarından biri, hatta birincisi o oldu. Bretton Woods Konferansı'na katılan 44 ülke arasında Türkiye de vardı.
Avrupa'dan yükselen "Dünya ekonomik sistemine çekidüzen verme zamanı geldi" önerilerine ve baskılarına daha fazla direnemeyen Başkan Bush, G-20'yi 15 Kasım'da Washington'da toplantıya çağırdı. Kontrolsüz liberalizmin sonunu getirecek yeni bir Bretton Woods konferansı düzenleniyor.
G-20 grubu, G-8+11+1'den oluşuyor. Açalım. Gelişmiş 8 ülke: ABD, İngiltere, Kanada, Fransa, Almanya, İtalya, Japonya ve Rusya. Gelişmekte olan 11 ülke: Çin, Hindistan, Brezilya, Meksika, Güney Afrika, Güney Kore, Suudi Arabistan, Arjantin, Avustralya, Endonezya ve Türkiye. 20'nci üyenin koltuğunda da AB dönem başkanı oturuyor.
Tarihin tekerrürü diye işte buna denir: 1944 Temmuz'unda Bretton Woods Konferansı'nda Keynes'in Adam Smith'e zaferi taçlandırılmıştı. 2008 Kasım'ındaki Washington Konferansı'nda da Keynes'in bu kez Adam Smith'in en gözü kadar takipçisi Milton Friedman'e zaferi ilan edilecek.
Ve Türkiye, Keynes'in iki zaferine de imza koyan imtiyazlı ülkeler arasında yer alacak.
Türkiye ilk konferansa, İkinci Dünya Savaşı'nı kazanan Müttefikler grubunda yer aldığı için davet edilmişti. Bir tür figürandı. 15 Kasım'da düzenlenecek olana ise dünyanın en büyük ekonomilerinden biri konumuyla katılıyor. Yani önemli aktör olarak masaya oturuyor. 60 yılda aldığımız mesafe hiç de az değil.