Başbakan Erdoğan'ın "Kimsenin hak ve hürriyeti, başkasının hak ve hürriyetini ortadan kaldıramaz" sözlerine kesinlikle katılıyoruz.
Ancak AK Parti'nin talebiyle yeni Anayasa taslağı veya önerisi hazırlayan Bilim Kurulu'nun başkanı Prof. Dr. Ergun Özbudun'un dile getirdiği bir kaygıyı da paylaşıyoruz: "Deniliyor ki, 'Üniversitede türban yasağı kalktığı takdirde başını örtmeyen genç kızlarımız üzerinde öyle fiili baskılar oluşacaktır ki, özellikle birtakım taşra üniversitelerinde başını örtmeme pratikte imkânsız hale gelecektir.' Bu endişe meşrudur, yok sayamayız. Bu hafife alınacak bir endişe değildir. "
Biz de bu endişeyi paylaşıyoruz, çünkü önümüzde somut bir örnek var. Bu köşede 23 Mayıs 2006'da yayınlanan ve "Le Monde" gazetesinin bir röportajına dayalı "Bir Fas öyküsü" başlıklı yazımız, tam da bu kaygıların gerçekleşmesinden sonra ortaya çıkan tabloyu anlatıyor. Hatırlatmak için bir kez daha yer veriyoruz:
( "Bir sessiz devrim bu. İslam'ın rengi olan bir yeşil devrim. Bir orta öğrenim kurumunda Fransızca öğretmeni olan Sukayna 'Ülkemi artık tanıyamıyorum' diyor.
Sukayna 20 yıl önce okulunda göreve başladığında, sadece bir öğretmenin başını örttüğünü hatırlıyor. Bugün ise tam tersi: Onun dışında tüm kadın öğretmenler ve tüm kız öğrenciler kapalı. Sonunda Sukayna'nın sinirleri boşaldı, depresyona girdi, görevi bıraktı.
Hiçbir zaman dincilerin doğrudan saldırısına hedef olmadığını söylüyor. Sadece küçük damlaların gün geçtikçe birikmesi. Kısa kollu, dudakları rujlu ve sadece ayak bileklerini gösteren etekle okula gittiğinde örtülü meslektaşlarının dokundurmaları: 'Güne haram şeylerle başlanması ne kadar kötü' gibi. Ya da dolabına üç kez türban bırakılması gibi. 'Cebinize bir çakıltaşı konuyor. Çakıltaşının ağırlığı nedir ki. Ama bir gün öyle ağırlaşıyor ki o çakıltaşı, taşıyamıyorsunuz' diyor.
Fas'ın Fransızca yayınlanan dergisi 'Tel Quel' Kazablanka Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'ndeki bir olayı aktardı. Okulun başı açık son 5 kadın öğretmeninin posta kutularına örtünmeleri uyarısı yapılan mesajlar bırakılmıştı. Derginin yazı işleri müdürü 'Fas'ta ilk kez böyle şeyler oluyor' diye konuşuyor.
Her şey sessiz oldu. Düşünceler de, elbiseler de usul usul değişti. Hiçbir tartışma ya da çatışma yaşanmadan. Sukayna'nın albümündeki okul fotoğrafları sanki bir başka yüzyıldan kalma gibi: 'Şuna bakın. 1992'de çekildi. Kadın ve erkek öğretmenler birlikte poz veriyor. Bugün böyle bir şeyi düşünmek bile imkânsız' diye iç çekiyor."
"Değişim"e 5 yıl yetti
Fas'taki gelişmeleri izlediğimiz için bu "Değişim" bizi şaşırtmadı. Örneğin, geçen yıl önce Rabat Üniversitesi'nde son sınıfta okuyan bir kız öğrenci şöyle diyordu:
"Ben fakülteye girdiğimde sadece 2 türbanlı öğrenci vardı. Bir ay sonra 4'e çıktı. Onu izleyen ay 8'e... Herkes birine çengel atmakla görevliydi. Sonra çengel atan da başka birine. Bugün görüyorsunuz; okulun dörtte üçü kapalı."
Oysa birkaç yıl önce böyle değildi. Alın size Fransız "L'Humanite" gazetesinin 20 Mart 2000 tarihli Fas izlenimlerinden birkaç cümle: "Rabat ve Kazablanka sokaklarında çok ama çok az türbanlı görebilirsiniz. Öğrencisinden öğretmenine, memurundan işçisine kadar kadınların ezici çoğunluğu modern giyimliler." )
Bir de o yazıdan bugüne Fas'ta yaşananları bilseniz... İş aydınların "Bireysel özgürlüklerimiz ve can güvenliğimiz tehdit altında" bildirileri, "Ulema"nın ise "Bankalarda çalışmak dinen caiz değildir. Bankada çalışanların ibadetleri de kabul olunmaz" fetvaları yayınlamasına kadar vardı.
Erdoğan'ın "İyi niyetli açıklamalar anayasal güvencelerin yerini tutmaz" diyen Prof. Özbudun'a kulak vereceğini ve hiç değilse onun da belirttiği kaygıları gidermek için, yapılacak değişikliğe "Başkalarının hürriyetlerinin korunması amacıyla" veya "Başkalarının hürriyetlerine müdahale etmemek kaydıyla" gibi ifadelerin konulması önerisine olumlu yaklaşacağını umuyoruz...